6 ay önce şirketteki ofisimde gene bir temizlenme toparlanma moduna girdiğim ender günlerden bir gün. Yılda bir kez performans değerlendirme toplantılarında elime alıp notlar yazdığım kara kaplı defterimin çekmecesini açtım ve hemen o defterin üzerinde içi kağıtlarla dolu kalınca başka bir defter daha vardı. Çekmeceyi açıp o kalın defteri görünceye kadar varlığını bile unuttuğum o defteri büyük bir hazine bulmuş gibi elime alıp, heyecanla koltuğuma oturup her bir sayfasını kutsal bir kitapmış gibi incelemeye başladım. O beyaz kalın arası kağıtlarla dolu defter bugünkü bene çıktığım yolculuğun şahidi, yazılı kanıtıydı. Asıl kanıt defter değildi aslında arasındaki kağıtlardı. Kendime yolculuğumdaki ifade ettiklerimin anlaşır ve net ifadelerle yazılıp bana verilen kendi yolculuğumun eşlikçisi kendi koçluk seans notlarım.
O sayfalarda neler neler yazmamış ki… Ne bulanıklıklar netleşmiş, kaya görünen minik taşlar keşfedilmiş, bugünkü bene dönüşmem için nasıl yollardan geçilmiş.
İşin en eğlenceli tarafı bugün o notlara baktığımda detayları hatırlamasam da gördüğüm asıl şey bugünkü ben olmak için yürüdüğüm yolun aslında ne kadar uzun ve derin olduğu. Yürürken, içindeyken anlamadığım anlamlandıramadığın ancak şimdi durup geçmişe baktığında a evet ya öyleydi dediğin ve şaşırdığın ne çok şey olmuş.
Koçluk için ana becerilerden biri meraktır. Karşındakini yargılamadan anda kalarak ve bir çocuk merakı ile dinlemek.
Ben koçlukla tanıştığımdaki merakım neymiş ki bu acaba? Yeni bir şey bir denesem ne olur acaba merakıydı. Koçluk eğitimi alan çok sevdiğim arkadaşım Onur’un ellerine bıraktım kendimi. Aslında bıraktığım el onun değil kendiminmiş. Arabanın direksiyonunda ben varmışım. Gitmek istediğim yerler aslında varmış ama ben hiç sormamışım ki kendime o yerler nereler, nasıl yerler, kimler var, o yerde Yaprak ne hissediyor, ne yapıyor nasıl davranıyor diye. Her takıldığım konuda sorulan bu soruların cevaplarını bulmak o kadar kolay değilmiş. Çünkü bu sorular bilinmeyen değil cevaplanmak istenmeyen sorularmış. Ve cevaplar her zaman gözünün önünde, kalbinin derinliklerinde yani bende saklıymış. Cem Yılmaz’ın bir esprisi var ya “İçimizde” diye işte tamda öyleymiş.
Tüm kaynaklar tüm cevaplar içimizde, aklımızda, kendimizdeymiş.
Tam ve bütünmüşüz aslında, ve o an için her ne yapıyor isek pozitif bir nedeni varmış.
Koçluğu hep bir yolculuk diye anlatıyoruz ama bence koçluk bir yolculuktan çok bir genişleme hali. Spiral dinamikler gibi.
Kafana taktıklarını netleştirdikçe, cevapları kendinde buldukça ve o cevaplar için minicik de olsa bir şeyler yaptıkça genişliyorsun, kapsıyorsun. Önce kendini sonra etrafındakileri. Öğreniyorsun ve fark ediyorsun önce kendini olduğun gibi görmeyi, anlamayı ve kabul etmeyi. En zoru da bu belki.
Kendini tüm rollerin artı, eksi yönleri ile, güçlü, zayıf kendine her ne tanım yaptıysan kendi tanımların ile olduğu gibi görmek. Görmenin ötesinde bu halini kabul etmek. Kapının aralandığı anda aslında tamda bu an kendini kabul ettikten sonra olduğun gibi gerisi sadece kapıyı itmek gerisi çok daha kolay.
Koçluk seansına geldiğimizde genelde konu büyük hantal, nereden açılacağı belli olmayan bir kapı olarak duruyor karşımızda. Tabi ki yanında duvarlar var. Tabi ki bize göre o kapı asla açılamaz nasıl açılsın ki hem büyük hem hantal hem de açılacak yeri yok, olsa bile anahtarı yok. Duvarlar zaten kalın zaten yüksek. Kısacası zaten her şey imkansız.
Sonra seans başlıyor.. Sen bugün neye odaklanmak istersin? Kapıya mı kapıyı açmaya mı duvarlara mı? Hiç düşünmemişsin ki cidden ne istediğini. Sonra peki kapıyı açmış olsan veya arkasına geçmiş olsan nasıl olur? Aa öyle bir olanak var mı ki? Bunu da hiç düşünmemişsin.
Ve başlıyorsun düşünmeye…
Düşündükçe bambaşka bir dünya çıkıyor karşına. Bazen konu gerçekten kapıyı açmak bazen ise kapıyı görmek bazen kapının önünde sadece durmak. Aslının senin gerçekliğinde ne olduğunu görmeni sağlayan süreç başlıyor. Kaptan sensin, sen nasıl olsun istiyorsan herşey öyle oluyor. Konuştukça sorulan sorularla derinleştikçe fark ediyorsun kapıyı ortamı sonrasını şu anı ve görüyorsun belki anahtarın sende olduğunu veya kapının o kadarda büyük olmadığını belki de aslında duvarların olmadığını. Fark ettiğinde zaten konu sorun her ne tanımladıysan çözülüyor. Gördüğün fark ettiğin her neyse birden adım atmak eyleme geçmek kolaylaşıyor Sonra bir süre geçiyor ve dönüp bakıyorsun ki artık çözülemez bir şey kalmamış çünkü biliyorsun ki kaynak sende. Ona derinlemesine bakman gerek sadece.
Koçluk seansını müşteri olarak deneyimlemek her ne kadar derin ve keyifli bir süreçse koç olarak süreçte eşlik etmek bambaşka bir keyif. Her yeni müşteri ile her yeni seans bambaşka bir yolculuk. Koç olarak orada bulunmak, yepyeni bir macera yepyeni bir keşif için tüm varlığın, merakın, ilgin ile orada olmak, oluşan sinerjinin içinde müşterinin nereye gideceğini bilmeden onunla dans etmek anlatılmaz ancak deneyimlenip gözlemlenebilir bir deneyim.
Koç olmayı çok seviyorum.
Her müşterinin yolculuğunda eşlikçi olmak, o yolculukta koç olarak kendini gözlemlemek, müşterinin vardığı veya varamadığı her ne ise kendinle bağlantı kurmamak ancak koç konumundan bakıp, kendi koçluğunu değerlendirmek. İyiyi görmek, daha iyi nasıl olabilirimi aramak. Bitmeyen tükenmeyen her zaman yenilenen bir yolculuk.
Bugün hamileliğimin 12. Haftasının başındayım. Tüm hormonlarımın etkisi ile koçluk yolculuğuma ve şu anıma bakıyorum.
İyi ki koçluk ile tanışmışım.
İyi ki önce kendimi tanımışım.
İyi ki şimdi başkalarının yolculuklarına eşlik edebiliyorum.
Şimdi yeni rolüme yeni bene yine koçluk ile, koçluk bakış açısı ile hazırlanma zamanı. Hayatımın bu yepyeni eşiğinde, yolculuğumun yepyeni döneminde koçluğun farkında olarak yola devam edeceğim için çok şanslıyım.
Koçlukla kalmak koç kalmak dileğiyle…
Yazan: Profesyonel Erickson Koçu / Yaprak İnal Sezer