Diğer

Cenevre Modül 1 İzlenimleri

Yaşam her gün farklı deneyimler sunuyor insana. Son günlerde yaşadığım deneyimimi annemle paylaştığımda ‘Neden bunu daha geniş bir grupla paylaşmıyorsun?’ diye sordu. Malum, sorular bir kez beyine girmeye görsün, girdiğinde minik kurtçuklar gibi kendilerine yer bulana kadar yol ararlar. Ben de bugün aldığım koçlukta bu konuyu gündeme getirdim. Metaforik bir insan olarak zihnimin gözünde canlı duran ve bir çok alanı kapsayan doğa bahçem var.  Bahçemde bu alanın doğallıkla ve bir o kadar da güzel çıkan çiçek topluluğu olduğunu fark ettim ve zihnimin gözünde epeyce ziyaretçisi olan bu deneyim alanımı kararlılıkla paylaşmaya başlıyorum.

Geçen hafta Uluslararası Erickson Koçluk Okulu’nun eğitmeni olarak Cenevre’ye Modül-1 vermeye gittim. Genellikle Kanada 3. ve 4. Modülleri vermek üzere beni gönderir. “Neden acaba bu sefer 1.Modül?” diye merak ettim. İsviçre eğitimlerinin organizatörü 12 kişilik katılımcısı olan bir program olacağı bilgisini vermişti ancak katılımcılar hakkında bir bilgim yoktu. Eğitim yeri adres olarak Ecole Internationale de Geneve – Cenevre Uluslararası Okulu olarak verilmişti. Eğitim günü beni anlamlı bir sürprizin beklediğinden habersizdim. Cenevre’nin ortasında harika yemyeşil bir doğada, kimi eski kimi yeni serpiştirilmiş en fazla 3 katlı binaların arasında insanı içine çeken yüksek ve doğal enerjili bir ortamı deneyimlemek sabah sabah iyi geldi. Erken saatlerde eğitim salonuna gittiğimde öğrendim ki katılımcılar okulun üst düzey yöneticileri olan eğitmenler. Öncelikle çok şaşırdım ve çok etkilendim. zira bunca yıldır her ne yaptıysam ister okul hayatımda ister yaşamda bana öğretmen olan insanlardan aldıklarım, esinlendiklerim, modellediklerim ve öğrendiklerimin çok büyük etkisi olduğunu bilirim. Kısaca eğitmen denilince bende akan sular durur. O an fark ettim ki; ana sınıfı öncesinden lise sona kadar gençlerin yaşamını şekillendiren eğitmen ve aynı zamanda karar vericilere koçluk nedir, nasıl yaşama yansır, koç konumundan yaşama bakış nasıldır ve insanın en önemli melekesi olan düşünme erki nasıl daha odaklı ve derinden farkındalıkla kullanılabilir, insan potansiyeli yaşamda daha fazlaca nasıl var edilir, nasıl harekete geçirilir… bütün bunları paylaşacağım. Katılımcılar da bunları kendilerine, okulun diğer eğitmenlerine ve belki de okulun sistemine, öğrencilerine yansıtacaklar. O an gerçekten kelimeleri zor bularak ve bu hissiyatın etkisi ile sesim titreyerek konuşabildim. Gençlere ışık olabileceklerde bir ışık yakmak beni her zaman çok heyecanlandırır. Sonra hemen eski bilgi ve deneyimlerim geldi aklıma. Bir genellemem vardır; “Eğitimlerimizin en zor katılımcıları ‘eğitmenler’ ve ‘doktorlardır’, zira her iki grup da hem çok bilirler, hem de bir şey veriyor, yetiştiriyor yada iyileştiriyor olmaktan ötürü egolarını bir hayli parlatmışlardır.”diye – Her iki gruba da dahil biri olarak.  Aklımdan bu düşünce geçince aslında o an içimden ‘İşin zor olacak Zerrin’ demekten kendimi alıkoyamadım.

Programın tanışma bölümüde karşımda hemen hepsi birden fazla doktora sahibi, alanının en iyisi, yaş almış ya da genç ve her durumda deneyimli birikimli, İsviçreli, İsveçli, İngiliz, Amerikalı, Hintli adeta dünya ülkelerini temsil eden bir grupla 100 yıl önce kurulmuş dünyanın ilk uluslararası okulunda olduğumu fark ettim.

Üstelik günler içinde öğrendim ki okulun ana teması ‘Barış’.

Kendi müfredatlarını yazmışlar ve öğrencilere  en temelde şu dört şeyi öğretiyorlar:

1. Ben kimim?

2. Değerlerle yaşanan yaşam nasıl anlamlıdır?

3. Yaptığın iş her neyse onu ustalıkla yap.

4. Soru sor, sorgula araştır.

Okulun CEO’su konumunda olan katılımcı Güney Afrikalı, bundan gurur duyduğunu söyleyen uzun boylu, mavi gözleri derin bakan ve deneyimi, bilgisi, etki gücü etrafına yansıyan bir kişi. Erickson’un İsviçre organizatörü ona salonlarınızı programlarımız için kiralayabilirmiyiz diye gittiğinde CEO daha önce bir ekip üyesinden tutkuyla bahsettiğini duyduğu Erickson koçluğunu bir kez daha duyunca etkileniyor ve ‘Bana anlatın, bu program bize, okulumuza, eğitim sistemimize neler katar?” diyerek soruların cevaplarını araştırıyor. Sonrasında ise sınıf kiralamak yerine ‘Siz gelin önce bu eğitimi bizlere verin’ diyor.

İşte bu konuşmayla başlayan hikayenin ilk durağı benimle başlıyor. Nasılda su gibi akan ve dopdolu bir 4 gün geçirdik. 08:30 da başladık genelde 17:00 civarı bitirdik ve okulun henüz açıldığı dönem ve çok yoğun olmaları, sabah erken, öğlen ve program sonrası çalışıyor olmalarına karşılık her an pür dikkat dinleyerek, tüm pratikleri özenle yaparak, farklı bakış açısı ve alışkanlık edinmeye açık olarak kelimenin tam anlamıyla dört dörtlük ‘öğrenci’ olarak deneyimlediler her anı.

Bu günler boyunca 100 yıllık okulun şahane kampüsünde yemekhanede, bahçede, okulun içinde her yaş grubundan pek çok öğrenci ve öğretmen gözlemledim. Mutlu, neşeli, meraklı, konuşkan ve dışardan bakıldığında doğal bir akışın içinde olan insanlar gördüm. Özü sözü bir ortam hissi oluşturdu bende. Öğretilen, paylaşılan ne varsa yansımaktaydı.

Program boyunca tüm soru ve yaklaşımlarında her edindikleri bilgi  ve  farklı bakış açısını nasıl ortamlarına, eğitime, eğitmenlere, öğrencilere ve velilere yansıtabileceklerinin konuşmaları oldu. Modülleri tamamdıklarında neler olabileceğini hayal edebiliyorum hatta buna dair CEO ile de ufuk açıcı sohbetlerimiz oldu. Program sonu geri bildirimlerini kalıcı kılmak adına her birinin tek tek içten gelen cümleleri, onlarda oluşan değerleri bir karta yazarak bana iletmeleri, paylaşımları ve ‘21.yüzyılda Eğitim’ isimli hediye kitabım bu unutulmaz, şahane deneyimi taçlandırdı.

Bu deneyim beni neden etkiledi?

Öncelikle uzun zamandır pek çok kurumsal çalışmanın içinde olan biri olarak bir çok ortamda olduğu gibi ‘Müdürüm istedi ben de geldim, programdan pek beklentim yok.’ diyen katılımcıları kendilerine ve işlerine gerçek ve içten fayda sağlamak üzere adanmış olduklarında o programdan nasıl fayda sağlayarak ve nasıl bir motivasyonla çıktıklarına şahit olmak, aynı zamanda Türkiyeli çocuklar da dahil pek çok dünya gencine etki edebilecek bir deneyimin içinde olmak, gerçekten adanmışlığın ve tutkunun eğitim yaşamında önemini gözlemlemiş olmak ve galiba hepsinden önemlisi ‘gerçekten olduğu gibi maskesiz’ insanlarla derin bir deneyim yaşıyor olmanın lezzeti.

Yürekten diliyorum ki bu deneyimi ait olduğum topraklarda da eğitim alanında ve farklı sektörlerde bu içtenlikle yaşayabileyim.

Dr.Zerrin Başer, MCC

Denge Merkezi Ailesi Üyesi