Diğer Makaleler Öneriler

Değişimin Diğer Adı Koçluk

Yazan: Devrim AKSU
IK Profesyoneli / Profesyonel Erickson Koçu

değişimin diğer adı koçluk

 

Koçluk eğitiminden mezun olduktan sonra danışmanlık yaptığım bir şirkette “ Kurum içi koçluk” sürecini başlattık. Bu süreçte bizlerin deneyim kazanması ve çalışanların bu hizmetten kolayca faydalanabilmesi için koçluk konularına ve koçluk alabilecek çalışanlara bir sınırlama getirmedik. Devam eden bu süreçte gördük ki çalışanlar ağırlıklı olarak iş -özel yaşam dengesi, ekip içi çatışma, iletişim, kendini ifade etme ve geleceğin planlanması koçluk alma talebinde bulundular. Bu süreçte tespit ettiğimiz diğer hususlar ise koçluk alan çalışanların;

  • Karar alma konusunda kendilerini yetersiz hissetmeleri
  • Hayal etmeyi bırakmış olmaları
  • Fazla sayıda ön yargıya sahip olmaları ve etiketleme eğilimlerinin yüksek olmasıydı

Doğaldır ki bir şirkette hayal gücünü kullanmıyor olmak ve önyargılarla yaşamını sürdürüyor olmak, şirketin inovasyon alanında karşı karşıya olduğu önemli risklerden birisidir. Bunun yanında karar vermek konusunda yaşadıkları zorlukları düşününce bunun da şirket müşterileri açısından bir risk faktörü olduğunu değerlendirdik. Bunun üzerine Koçluk sürecinin değerli çıktılarından bazıları;

  • Çalışanların bu süreçten fayda sağlamaları
  • Elde edilen sonuçlar ve alınan önlemler ışığında Koçluk sürecinin değerinin daha iyi anlaşılması ve üst yönetim tarafından sahiplenilmesi ve
  • Karar vermek ile ilgili eğitim süreçlerinin çeşitlendirilmesi ve kuvvetlendirilmesi oldu.

Çalışanlar koçluk sürecinden sağladığı fayda konusuna biraz daha değinmek istiyorum. Öncelikle koçluk duyurusunu yaparken duyurunun ekine koçluğun ne olup olmadığına dair bilgilendirici bir sunum koyduk. Ancak çalışanların bu konuda soru sorma konusundaki cesaretini arttırabilmek için internet ortamında yer alan yardım masasında “Koçluk Hakkında Daha Detaylı Bilgi Almak” istiyorum başlığını açtık. Yardım masası üzerinden yüzlerce soru aldık ve her birinin kısa sürede yanıtlanmasını sağladık. Koçluk seanslarının ilkini bilgi verme ve keşif yolculuğu olarak tasarladık. Bu yolla çalışanların süreci içselleştirmelerini ve koçluğun ne olduğunu daha iyi anlamalarını sağladık. Ardından koçluk görüşmelerimizi başlattık. Bu süreçte çalışanlar kendilerindeki gelişimi şöyle ifade ettiler;

  • Artık çok daha geniş düşünebiliyorum.
  • Bazen siz yanımda yokken “ Devrim hanım burada olsaydı bana ne sorardı” diye düşünüyorum.
  • Kendimi hayalperest sanırdım ama bugüne kadar gerçek anlamda hayal kuramadığımı fark ettim.
  •  Skalada 5 ile 10 arası yıllar var sanıyordum ama gördüm ki süreyi uzatan benim…
  •  İşime gelirken daha mutluyum.
  •  Ekibime daha sağlıklı geri bildirimler vermeye başladım.
  •  Ekibimi motive etmek için artık çok daha fazla fikrim var.
  •  İşyerinde iletişim konusunda çok yol aldım.
  •  Zaman planlamamı daha iyi yapabiliyorum.
  •  İş hayatı özel hayat dengemi kurabildiğimi gördüm.

Kurum içi süreçler açısından değerlendirildiğinde koçluk yaklaşımıyla süreçleri sorgulamanın gerçek anlamda bir etkisi oldu. Daha geniş bakış açısı, pozitif yaklaşımla desteklendiğinde çalışanlar süreç çalışmalarının sonuçlarına inanarak ve sahiplenerek çalışmaya başladılar. Buna ilaveten yaptığımız toplantıları koçluk sorularıyla yöneterek daha net sonuçlar almaya başladık. Nelerin olmadığı üzerinde odaklanan toplantılar gittikçe daha ilham veren, hayallerin kurulduğu ve daha yaratıcı fikirlerin ortaya çıktığı toplantılar haline gelmeye başladı.

takımçalışması

Bende bu süreçte yaptıklarımızı ve geldiğimiz noktayı nasıl daha ileri taşırız diye araştırma yaparken karar almak ve önyargılardan kurtulmakla ilgili karşılaştığım kaynak bilgi ve araştırma sonuçları ile bu araştırmalar ışığında yaptığım değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum.

KARAR VERME

Karar verme konusunda Anthony Robbins’in İçindeki Devi Uyandır kitabında yer alan başlıklardan bir eğitim içeriği tasarlanması üzerine çalıştık. Bu kapsamda vermeye çalıştığımız mesajları aşağıda sunuyorum;

  1. Karar Vermenin Gerçek Gücünü Unutmayın: Karar vermek tüm hayatımızı değiştirmek istediğimizde her zaman kullanabileceğimiz bir araç. Yani her yeni kararımızda yeni bir etkiyi yönlendirmeyi ve hayat hedefini devreye sokmuş oluyoruz. Dolayısıyla aslında hayatımız bu kararı vermiş olmak ile değişmeye başlıyor. Bir kararın gerçek olup olmadığı ise yeni eylemlere geçmek ile ölçülüyor, yani eğer eylem yoksa karar vermiş sayılmıyoruz.
  2. En Zor Adım Gerçek Bir Karar Vermektir: Kararlarımızı nasıl uygulayacağımızı ya da uygulamaya gücümüzün yetip yetmediğini uzun uzadıya düşünmek yerine zekice kararları çabuk alabilmeliyiz. Hayatta ne istediğini bilen insanlar kafaları net olduğu için hızlı karar alabilmektedirler. Araştırmalar gösteriyor ki başarısızlığa uğrayan insanlar kararlarını çok yavaş vermekte, çabucak fikir değiştirmekte, bir ileri bir geri sıçrayıp durmaktadırlar. Dolayısıyla bir karar vermeli, karar verdiğimiz yerde durmalı ve eyleme geçirmeden oradan ayrılmamalıyız.
  3. Sık Sık Kararlar Verin: Ne kadar çok karar verirsek karar almakta o kadar başarılı oluruz, dolayısıyla bugünden atabileceğimiz ilk adım erteleyebileceğimiz kararları almak olabilir.
  4. Kararlarınızdan Ders Alın: Başarısız bir karar, kılık değiştirmiş bir armağan olabilir çünkü bu deneyimi ileride daha iyi kararlar almak için kullanabiliriz. Önemli olan aldığımız kararlardan bir şeyler öğrenmek.
  5. Kararlarınıza Bağlı Kalın Ama Yaklaşımlarınızda Esnek Olun: İnsanlar bazen hayatlarında ne istediklerine karar verirken, o anda bildikleri yolların en iyisini seçerler ve alternatif yollara açık olmazlar.
  6. Karar Vermekten Zevk Alın: Bir anda vereceğimiz bir kararın tüm hayatımızı etkileyeceği farkındalığı ile karar vermenin tadını çıkarın.

Aslında Tüm bu önerileri dikkate aldığımızda koçluk sürecinde en ilham veren ve belki de müşteriyi en çok mutlu eden an getirdiği konuya ilişkin bir karar verdiği an oluyor. Koçluk sürecinin sonunda sorduğumuz eylem adımları da aslında aldıkları kararı daha da sahiplenmelerine yardımcı oluyor. Bu yönde koçluk verdiğim bir müşterim de Öz Niyet/ Değer sürecini uyguladım ve karar almasının önündeki engeli bulmasına yardım ettim. Süreç içinde bunu başarıyla dönüştürdü ve artık karar vermekte çok daha cesur davranabildiği yönünde yöneticilerinden geri bildirim aldım. Sanıyorum koçluk süreci içerisinde yanlışta olsa geçmişte verdiği kararların onun için gerçek bir armağan olduğunu anlaması onun bu konuda yaşadığı en büyük farkındalık oldu.

İNOVASYONU EN BEKLENMEDİK YERDU BULMAK, YARATICILIĞI ENGELLEYEN ÖNYARGILARDAN KURTULMAK

İnovasyon söz konusu olduğunda işletmeler genelde fonksiyonel odaklanma ve diğer bilişsel önyargılara takılır kalır ve aslında gizli kalan ama son derece basit çözümleri göremezler. Tommy McCaffrey ve Jimmy Pearson tarafından bilişsel tuzakları aşmak ve sorunlara inovatif çözümler geliştirmek için teknikler ve araçlar oluşturuldu. Ancak bu teknik ve araçları anlamak için 3 bilişsel önyargıyı daha yakından incelemek gerekiyor.

İşlevsel Sabitlik

Alman psikolog Karl Duncer tarafından 1930larda işlevsel sabitlik olarak adlandırılan psikolojik önyargı, insanların bir nesneyi sadece geleneksel kullanım tarzıyla görmeleri olarak tanımlanıyor. Bu inovasyon için bir düşman çünkü bir nesne gördüğümüzde bu nesneye yönelik belli başlı kullanım alanları belirliyor ve diğerlerini görmezden geliyoruz. Örneğin Karl Duncer tarafından yapılan bir deneyde karşısındaki kişilere bir mum, bir kutu raptiye ve bir kutu kibrit verilip, bu malzemelerle mumu duvara monte etmeleri ancak koşul olarak mum eriğinin yere damlamaması istendi. Birçok kişi bilmecenin cevabının raptiye kutusunu boşaltmak, mumu, kendi eriğini kullanarak bu kutunun içine yerleştirmek ve sonrasında da kutuyu duvara monte etmek olduğunu görememişti.

Buna karşılık geliştirilen “ Jenerik parçalar tekniği” ile bir nesnenin tanımlanma şeklini değiştirdiler ve insanların söz konusu nesneye bilinç dışı bakış açısı darlığının önüne geçerek daha geniş bir kullanım alanı hayal etmelerini sağladılar. Bu kapsamda bir nesnenin her bir bileşenini sırayla ele alıyor ve iki soru soruyorlar; 1- Daha küçük parçalara ayrılabilir mi? 2- Tanımımız belirli bir kullanım alanına karşılık geliyor mu? Bu sorulardan birine evet yanıtı alınıyorsa nesneyi daha küçük parçalara ayırıyor ve en genel terimlerle tanımlanacak biçime indirgiyorlar. Örneğin bir buzdağı suyun üzerinde 60-120 metrelik bir yükselti olarak tanımlanabilseydi hayat kurtaracak bir platform olarak görülebilirdi. Bu bilgi keşfedilmiş olsaydı Titanik yolcuları için buzdağı denizcilikte tarif edildiği gibi kaçınılacak bir nesne anlamını kaybedip kurtuluş yolu olabilirdi. Çünkü Titanik’den ayrılan filikalar yolcuları buz dağının düz bir noktasına çıkarabilir ya da çarpışmadan sonra bir süre daha yol alabilecek durumdayken buzdağına yaklaşarak insanlara denize atlamalarını söylemek yerine buzdağına yönlendirebilirlerdi.

Tasarıma Takılıp Kalmak

İnsanlara bir nesne verildiğinde ve ondan yaratıcı bir tasarım veya yeni bir kullanım alanı çıkarmaları beklendiğinde genelde nesnenin mevcut tasarımına takılıp kalıyorlar. Örneğin, elinizde bir basketbol topu var ve kampta bir noktadan diğerine sıcak kömürleri taşımak zorundasınız. Tasarıma takılmadığınızda aslında cevap basit.. Basketbol topunun havasını indirdikten sonra bir tas şekline getirerek kampta bir noktadan diğerine sıcak kömürler taşınabilir. Ancak insanlar mevcut tasarımın ötesinde bir hayal gücü geliştirmediklerinde gözlerinin önünde olan basit bir çözümü bulamayabiliyorlar.

2 Harvard Business Review, Aralık 2015, inovasyonu En Beklenmedik Yerde Bulmak

Hedefe Takılı Kalmak

Diyelim ki çöp tenekesine bir şey yapıştırılması söylendi. Büyük ihtimalle pek çok kişi tutkal ve bant gibi yapışkan özellikli bir şeyler yapıştırmayı düşünür. Ancak çalışmalar gösteriyor ki çöp tenekesine bir şey yapıştırılması değil de iliştirilmesi dendiğinde daha genel bir kelime kullanarak daha fazla olasılık oluşturulmasına zemin hazırlanıyor. Dolayısıyla bir hedefin ifade edilme şekli insanların düşünce alanını kısıtlayabilir.

Jim Pearson “futbolda ki beyin sarsıntılarını” azaltma konusunda bu tekniği kullandı. Buna göre futbol kelimesini çıkarmış ve “beyin sarsıntılarına” odaklandı. Su yüzüne çıkmayan unsurları belirlemek için online eşanlamlılar sözlüğü olan “Worldnet”e başvurdu ve olası bazı alternatifler oluşturdu. Travmayı azaltmak, çarpışmayı hafifletme, şoku azaltma, enerjiyi düşürme, enerjiyi emme, gücü minimize etme, güçleri değiştirme, enerjiyi yedekleme, enerjiye karşı durma, enerjiyi geri püskürtme vb. Google kullanarak “travmayı azaltan sarsıntılar” gibi kavramları araştırdı ve hangi ifadelerin hali hazırda araştırıldığını ve hangilerin henüz farkına varılmadığını belirlemeye çalıştı. Jim, sarsıntılar söz konusu olduğunda “enerjiyi geri püskürtme” ifadesinin Google’da daha az arandığını belirledi, yani bu ifadenin oluşturacağı çözümün gözden kaçma ihtimali yüksekti. Enerjiyi geri püskürtmenin yollarından biri de mıknatısları kullanmaktı ve bu olası bir yaklaşıma zemin hazırladı; Futbolcuların kaskları manyetik kutuplu olsun ve aynı kutba getirilsin. Böylece iki kask yaklaştığında birbirlerini geri püskürteceklerdir. Birçok doktor bu yaklaşım ile yaralanmaların azalacağını belirtti.

Yapılan bu çalışma ile amaç en basit ve yalın yöntemle inovasyon yapmaları beklenen insanların neleri gözden kaçırdıklarını görmelerini sağlamaktır, çünkü bunlar genelde gözlerimizin önündekilerdir.

Bu makaleyi okumak aslında kişilerin önyargılarının nasıl olduğunu anlamama yardımcı oldu. Ben de yaptığım koçluklarda bu bilişsel önyargıları yıkmak adına daha güçlü sorular sormaya çalıştım. Örneğin “ben aslında bir problemle karşılaştığımda bunu nasıl çözeceğimi bilemiyorum” diyen bir müşterime “geçmişin pırıltı anlarını” kullanarak bir koçluk yaptım. Ve o günden bugüne neler getirebileceğini bulmasına yardım ettim. Daha sonra koçluk seansı dışında Titanik nasıl kurtulabilirdi diye bir egzersiz yaptık. Bulduğu sonuçları elimdeki makale ile kendisine verdim. Çok benzer sonuçları bulduğunu görünce hayrete düştü.

Buna ilaveten çözüme giden yolda bir sorunun cevabını arayan müşterime bu yaklaşımla güçlü sorular sorduğumda sürenin sonunda verdiği cevap “aslında çözüm gözümün önündeymiş” oldu.

PLATON’UN MAĞARSINDAN ÇIKMAK

mağara

Son olarak Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer kitabında okuduğum Platon’un Mağarası’na değinmek istiyorum.

Platon çok karanlık bir tür mağarada doğmuş ve buradan asla çıkmamış insanları anlatıyor. Bu mağara onların vereniydi; donuk ve hüzünlü olsa da aşina oldukları, dolayısıyla teskin edici bir yerdi. Dışarıya adım atmayı inatla reddediyorlardı. Dışarıyı bilmediklerinden, orayı düşmanca ve tehlikeli olarak hayal ediyorlardı. Dolayısıyla o meçhul alanın güneşle dolu olduğunu keşfetmeleri imkânsızdı.

Bugün pek çok insan Platon’un Mağarasında yaşıyor. Bilinmeyen karşısında büyük bir korkuları var ve kişisel olarak onları etkileyecek her değişimi reddediyorlar.

Ben koçluk mesleğini tanımış ancak uzak kalmayı isteyen insanları biraz bu mağarada yaşayan insanlara benzetiyorum. Bu insanlar genellikle cümle içerisinde sürekli “Gerçekçi Olalım” ifadesini kullanıyorlar. Bu da aslında hayal kurmanın önündeki en büyük engel. Koçluk sürecinde gördüm ki güven ilişkisi kolay oluşmuyor ancak oluştuğunda kişi kendi sınırlarının ötesine geçiyor ve eski yaşadığı konfor alanını terk etmek için mükemmel bir enerjiye sahip oluyor. Müşterilerimde bu alanda gözlemlediğim ilk şey ise kendilerine dair yeni sınırları keşfettiklerinde yaşadıkları mutluluğun yüzlerine yansıttığı kaçamak gülümsemeler oluyor.

SONUÇ

Koçluk sadece eğitimler alınarak değil koçluk yapılarak ve sürekli okunarak geliştirilmesi gereken bir meslek. Tüm bu deneyimlerin sonunda koçluğun bir sanat olduğunu defalarca tecrübe ettim. Sahip olduğumuz tecrübe ve bilgi ışığında kendi özgün tarzımızı yaratabiliyor ve değişimi başlatabiliyoruz.

Kurum içi koçluk sürecinin kurulması ve işletilmesi sürecinde çok değerli tecrübeler kazandık. Bu çalışmaya olan direncin yerini sahiplenme, daha geniş kitlelere yayma ve kurum içi süreçlere entegre edilmesi aldı. Koçluk verdiğimiz kişiler daha mutlu ve daha yüksek performans gösteren kişiler haline geldi. Diğer bir değişle her gün dünyayı değiştiren konuşmalar yapıyor ve Erickson vizyonuna gittikçe daha çok yaklaşıyoruz.

değişim