Makaleler Öneriler

Dünyayı Nasıl Algılıyorsunuz?

Yazan: Profesyonel Erickson Koçu, ACC: Selma Karaca

Bir çoğunuz Küçük Prens’i okumuşsunuzdur. Bu hikâyede Antoine de Saint-Exupéry bir çocuğun sadece kendisinin içinde var olduğu gezegeninden ayrılıp, başka gezegenleri keşif için yola çıkışını ve bu yolculukta başından geçenleri anlatır. Tıpkı bu hikayedeki gibi, hepimiz aslında kendimize özgü düzen, içerik ve renklere sahip kendi “Dünyalarımızda” yaşıyoruz. Türkiye’de ve Türkçe kelimeler kullanıyor gibi görünsek de aslında her birimiz kelimelere yüklediğimiz kendi anlamlarımızla, kendi özel dilimizi konuşuyoruz. Aynı şekilde bir başkasının söylediklerini de zihnimiz bizim dilimize çevirerek algılıyor. Nasıl yani? Derseniz şöyle açıklayabiliriz. 

Örneğin, mavi renk çocukluğunuzda dedenizin size doğum gününde sürpriz olarak aldığı mavi elbise veya arabayı hatırlatırken; bir başkası için ise ortaokulda ki mavi kaplı matematik defterini, bir diğeri içinse gökyüzünü çağrıştırıyor olabilir. Yani aynı mavi renk biri için sevilmek/sürpriz, bir diğeri için çalışmak, bir başkası içinse özgürlük anlamına gelebilir. Her mavi kelimesini duyduğunuz ve kullandığınızda tıpkı bir bilgisayar programı gibi, beyniniz nöron yollarını gönderdiği elektrik sinyalleriyle havai fişek gibi aydınlatarak, bu kelimeyle ilişkilendirdiğiniz tüm geçmiş deneyimleri, duygu, düşünce, kavram ve alışkanlıkları çağrıştırıp kullanmaktadır. Böylece mavi renk ile ilişkilendirilmiş herhangi bir olayla karşılaştığımızda bize özgü deneyimler ve dolayısıyla anlamlar da mavi renkle birlikte o yeni olayın parçası haline gelmektedir. Diyelim ki, yeni ve sizin için önemli bir iş görüşmesine davet edildiniz ve toplantının olacağı mekâna gittiğinizde karşınıza mavi bir kapı çıktı. Toplantı mavi kapının diğer tarafında. Mavi kapıdan geçerken siz de oluşturduğu duygu, düşünce vs. sizin kapıya dair izleniminizi etkiliyor. Dolayısıyla kapının ötesinde yaşanacaklara dair herkesin kedine özgün bir algı oluşturmasına sebep olmaktadır. Bu örnekteki gibi, insanlar  farkında olmadan her an geçmişten getirdiklerini o andaki olayın parçası haline getirmekteler.

Yepyeni bir düşünce veya fikir duyduğunuzda düşündüğünüzde ise, zihinde önce üzerinden adeta yepyeni bir patika yol oluşturuluyor. Bu da beyinde yeni bir nöron bağlantısı yapılanması demek. Yani diyelim ki yeni birisiyle tanıştınız ve âşık oldunuz. Bu kişinin gözleri ise mavi… İşte burada mavi kelimesine bir de aşk, sevgi, anlamları yüklenmiş oluyor. Beyniniz mavi kavramına ek yepyeni bir bağlantı kuruyor. 

Daha farklı bir durumda ise; sık sık kullandığınız size kolay gelen bir çözüm var. Bu çözümü her kullandığınızda buna ait nöron yolu iyice belirginleşiyor ve beyninizde nöron ağları adeta bir otobana dönerek, öncelikli tercih edilen bir yola dönüşüyor. Bu şekilde beyin, nöronlar ve nörotransmiterler arasındaki elektriksel ve kimyasal sinyal akışı Dünyayı nasıl algıladığımızı ve dolayısıyla kendi oluşturduğumuz dünyanın da yapısını belirliyorlar. Bu yapıyı inceleyen bilim dalına ise günümüzde nörobilim, diğer bir adıyla sinirbilim deniyor.  Beyne ait en eski bilinen çalışmalar kafatasına delik açarak ruhsal hastalıklara çözüm bulma çabasından, günümüzde diğer dallarla birlikte çalışan ve insanı tamir etmektense artık insanı anlamaya yönelmiş hale dönüşmüş durumda. 

Tekrar dile ve kendi dünyamızın içeriğine odaklanacak olursak. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, aynı kelimelere yüklediğimiz kendimize özgü anlamlarla arkadaşlarımız, ailemiz veya sokaktan geçen herhangi bir insanla konuştuğumuzda da söylenen kelimeleri zihnimiz bizim dilimize çeviriyor. Yani temel olarak herkesin yaşadığı “beni anlamıyorlar” veya “beni yanlış anlıyorlar” dilemmasının da temel kökeni bu. Bunu aşmanın bir yolu herkesin kendine özgü bir dünyası, algısı olduğu ve herkesin kendi dilini konuştuğu olgularının farkında olmak. İkincisi bir başkası konuştuğunda büyüklerimizin de çok güzel ifade ettiği gibi “can kulağı” ile dinleyerek o insanı anlamaya ve onun dilini öğrenmeye fırsat vermek😊 İnsan dinledikçe dinlenir oluyor. Bu da tüm hayatımızı olumlu yönde etkileyecek kolay bir adım. Karşınızdakini bir kere hiç bölmeden ve aynı anda ona vereceğiniz cevabı düşünmeden sadece dinleyin, dinlemeye çalışın. Bakın neler oluyor? Can kulağı ile dinlemek biraz pratik gerektiriyor. Mesela en yakınınızdan başlayabilirsiniz; çocuğunuz, eşiniz, ebeveynleriniz, kardeşleriniz… Bu küçük gibi görünen önemli adım dünyanızda büyük değişimlere sebep olabilir. İzleyin ve görün. Tabii ki herkes kendini ifade etme ihtiyacında. Bu yeni yöntemle hakikaten dinlemeyi deneyimleyerek ve deneyimleterek, konuştuğumuz kişinin dilini öğrenerek çok daha iyi ifade etme şansı olabilir…

Bize özgü bu “dünyada” başka neler var? Küçük Prens’e tekrar geri dönersek; onun dünya’sında ikisi aktif üç yanardağ, baobap ağacının filizleri ve en önemlisi bir gül var. Sizinkinde neler var hiç düşündünüz mü? NLP konusunda uzman olan S. Andreas ve C. Faulkner’a göre her insanın “dünyasını” kişisel deneyimleri, inanç ve değerleri ile duygu, düşünce ve tabii rutinleri; alışkanlıkları oluşturuyor. Zihinde oluşturulan bu Dünya modeli NLP (Neuro Linguistic Programming) terminolojisinde ise “Harita” olarak adlandırılıyor. Harita yani gerçeklik herkese göre değişken tabii. Bu sebeple de aynı koşullarda, algıladıklarımız birbirinden farklılık gösteriyor; tıpkı kendi dilimizi konuşuyor olmamız gibi. En öz haliyle; olan olaylarla yani hakikatle, bizim algıladıklarımız arasında farklılıklar var. 

Bunu detaylandıracak olursak, bir restoranda oturdunuz ve elinizde menü var, menü tüm olanları listeler ve temsil ederken, sizin favori tatlınıza yani ne ısmarlayacağınıza dair bilgi içermiyor. Bu şekilde, her an yaptığımız tercihlerle kendi gerçeğimizi yaratıyoruz. Bunları yaratırken de farkında olalım olmayalım haritada yani kendi dünyamızda olanlar; kişisel deneyim, inanç, değer, duygu ve düşüncelerimiz ile alışkanlıklarımız, bu seçimleri etkiliyorlar. Özellikle C. G. Jung semboller, arketipler ve bilinçaltını anlamaya yönelik çalışmalarıyla uzun seneler bu alanda ışık tutan çalışmalar yaptı.

Zihinsel bu dünya modelindeki özellikle duygular ve algılananları güncellemenin Dünya gezegenini değiştirmekten çok daha kolay olduğunu söylüyor NLP uzmanları. Nasıl yapılabilir bu? NLP tarafından önerilen temel 3 tekniği güncel hayatta uygulamaya başlayarak buna bir adım atabilirsiniz. Özellikle S. Andreas’ın önerdiği teknikle ilk olarak söylediklerinizi, kelimeleri ve nasıl söylediğinizi gözden geçirmek. Örneğin merdivenden aşağıya ineceksiniz eşiniz size “dikkat et düşme” diyor. Bu satırları okurken bile ilk zihninizden ne geçti? Düştünüz mü düşmediniz mi? Dil çok önemli. Zihin “düş+me” ‘yi düş emri olarak alıyor ve onu görüntülüyor. Sondaki yapma etme gibi ekleri zihin algılamıyor. Peki bunun yerine eşiniz size “merdivenden dikkatli in” dediğinde ne canlandı? Konuşurken ne olmamasını yerine ne olmasını istediğimizi ifade etmek; kullandığımız kelimelerin olumlu olması düşüncelerimizi, düşünceler de zihnin algısı ve buna dair yarattığı görüntüleri olumlu yönde etkiliyor. Olumlu bir hayat deneyimi için öncelikle olumlu bir dil seçmek esas. Zihnimizin yarattığı görüntüler hayallerimizi ve yakın geleceği direk etkileyen en önemli faktörlerden biri.

Birçok uzman tarafından denenmiş başarılı diğer bir teknik de düşüncelerinizin farkına varmak. İçinizdeki ses sizinle hangi tonda konuşuyor? Devamlı kızan bağıran memnun olmayan bir ebeveyn gibi mi? Yoksa anlayışlı yumuşak bir ton mu? Düşüncelerinizi izleyin, hangi konular üzerinde ne kadar çok düşünerek vakit geçiriyorsunuz?  Hatta buna dair günlük tutmak, yani yazmak bu sürece destek oluyor ve birçok farklı alandaki uzmanlar tarafından öneriliyor. Peki düşünceleriniz olumlu mu, olumsuz mu? Kolay bir düşünce seçin ve deneyin onu olumluya çevirdiğinizde ne oluyor? Hisleriniz bundan nasıl etkileniyor? Olumlu düşünceler, olumlu duyguları davet ediyorlar. Bu demek değil ki olumsuz hiçbir şey hissetmeyeceğiz. İnsanlık hali, insanın duygu kataloğu ne kadar genişse bu o kadar bizi zenginleştiriyor. Önemli olan bu duygulara nasıl tepkiler verdiğimiz. Burada samimi bir halden bahsediyoruz. Olumlu düşünceye dair örnek verecek olursak; bir sınava gireceksiniz veya bir sunum yapacaksınız, buna dair yani bugünden geleceğe bu konuda olumsuz düşünmeyi seçebilirsiniz; “kesin çok kötü geçecek, başaramayacağım” veya “iyi hazırlandım, elimden geleni yapacağım” diye düşünebilirsiniz. Her iki cümlenin hissettirdikleri arasındaki farkı okurken de ayrıştırabiliyor insan. Burada bilinçli bir seçimden bahsediyoruz. İnsanın bir konu hakkındaki düşünceleri, o olguyu nasıl deneyimlediğini direk etkiliyor. 

Bir diğeri ise yoğun olumsuz duygular içeren anılarınıza dışarıdan bakmayı denemek. Yine Andreas ve Faulkner’in NLP ile ilgili çalışmalarında da detaylı olarak açıkladığı gibi, yoğun olumsuz duygu içeren anılarınıza dışarıdan bakarak onların sizin üzerinizdeki etkisini değiştirebilirsiniz. Verdikleri örneğe birlikte göz atalım. Hiç lunaparkta hız trenine bindiniz mi? Trende olduğunuz ana gidin, tam en tepeden hızla aşağı inerken nasıl hissediyorsunuz? Bir de aynı görüntüye dışarıdan lunaparkta bir bankta oturan birinin gözünden bunu izleyin. Şimdi hisleriniz nasıl? Bu da bizlere yine kişisel deneyimlerimize başka bir açıdan bakma şansı veriyor. Yoğun duygular bizim oradaki algımızı sislendirerek olayı taraflı algılamamıza sebep olabiliyor. Bir an için dışarıya çıkarak bakmak ise bize o olayla ilgili ek bilgiler, yeni bakış açıları verebilir. Bu da o olaya olan yaklaşım ve tepkimizi kökten değiştirebilir.  

Kişisel deneyimler gibi, her birimizin gelişim yolculuğu da kendine özgü. En önemlisi bu yolda ve yolculukta kendimize bakmak, kendimizi görmek ve tıpkı küçük bir çocuğa göstereceğimiz sevgi ve şefkati kendimize elimizden geldiğince göstererek bu yolda devam etmek. 

Kendi zihinsel dünyamızı “haritamızı” keşif buna bir başlangıç olabilir. Neyi nasıl algılıyorsunuz, düşünce yapınız nasıl? Duygularınız size neler söylüyorlar, bunlara daha yakından anlayışla bakmaya çalışınca neler oluyor? Tıpkı elinizdeki haritaya cep telefonunuzla ışık tutarak aydınlatmanız gibi… Burada anlatılan NLP ve diğer birçok teknikle bu yolu nasıl ve neyle süsleyeceğinize karar vermek herkesin kendi üzerine düşüyor. İnsanı ve insanın gelişim yolculuğundaki başka konuları kapsayan yazılarımıza çeşitli başlıklar altında heyecanla devam edeceğiz. 

Referanslar:

  1. Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens
  2. David Eagleman, Beyin Sizin Hikayeniz
  3. S. Andreas – C. Faulkner, NLP: Başarının Yeni Teknolojisi
  4. Proffessor Steve Joordens, Coursera: Introduction to Psychology 
  5. Steven Stosny, Psychlogy of Today: The Good and the Bad of Journaling