Hayat “Yap, et, çalış, başar…” larla geçiyor…
Gündelik hayatın yoğun temposu içinde hem kendimize hem de çevremizdekilere karşı farkındalığımızı unutabiliyoruz. Hayat ve iş temposu içinde bunu sürdürmek zor olabiliyor.
Kendi ihtiyaçlarımıza yönelik bir şey yapmak şöyle dursun, ihtiyaçlarımız hakkında düşünecek vaktimiz bile yokmuş gibi hissediyoruz. Belki sürekli iş hakkında düşünüyoruz. Belki çocuk, yaşlı ve evcil hayvan bakımı ve diğer aile sorumluluklarımızla da ilgileniyoruz. Belki de faturaları ödemek, evi temizlemek ve günlük işleri yapmak gibi olağan sorumluluklar arasında kayboluyoruz. Sürekli meşgulken kendimize, sağlığımıza ve ihtiyaçlarımıza nasıl zaman ayırabiliriz ki?
Hayatımızda bazen zorlu dönemlerle karşılaşırız ve kendimizi, içsel gücümüzü yeniden keşfetmek için bir rehber ararız.
Pandemiye çok şey borçlu olduğumu söyleyebilirim. Her musibette bir hayır vardır sözünü deneyimlememe vesile oldu.
Nasıl mı?
Birden bire hepimizi, tüm insanlığı durduran ve kontrolümüz dışında yaşadığımız o dönem herkeste olduğu gibi bende de sorgulamalar ve farkındalıkla aydınlandı, dengelenme arayışı başladı.
O dönemde dinlediğim bir webinarda duyduğum Kızılderili atasözü o kadar güçlü bir çağrışım yaptı ki, yaşama ve kendime dair;
“Bedenlerimiz o kadar hızlı koşmuş ki ruhlarımız geride kalmış.”
Hikaye o ki, Kızılderili Beyaz adamla ata biner ve dört nala giderler, derken Kızılderili bir anda durur. Beyaz adam şaşırır sorar “neden bekliyoruz?”
Kızılderili yanıt verir; “Çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı”.
Bu söz Kızılderililerin yaşam felsefesinin derinliğini vurgular ve yaşam felsefeleri doğanın döngüsüyle uyum içinde hareket etmeyi öğretir.
İşte pandemiyle durmak zorunda kaldığımız o dönemde bu sözün bendeki çağrışımlarıyla, hayat ve kendim hakkımda düşünmeye, kendimi dinlemeye ve odaklanmaya başladım. Yaşamda dengeyi bulmaya dair yolculuğumda farkındalıkla ilerlememe ilham verdi.
- Hayatta beni neler mutlu ediyor?
- Nelerden keyif alıyorum?
- Kendim için hedeflerim neler?
- Önceliklerim neler? …
O dönem için üzücü olan, kendimi odağa almaktan kendimden o kadar uzakmışım ki, bu sorulara ilk etapta cevap veremedim. Hayat benim için hep bir yapılacaklar listesi olmuş ve TİK atarak devam etmişim yapılacaklara…
Bu farkındalıkla uzun uzun düşünme ve kendimi dinlemelerim başladı. Cevaplarımı bulmak, kendimi tanımak için.
En önemli farkındalığımsa
“Hayat sadece bir yapılacaklar listesi değildi, hayat yaşanacak bir zenginlikti”.
Bunun üzerine arayışlar, denemeler, kendime dair merak ve farkındalığım arttı. Tüm bunların tetiklediği süreçte, uzun zamandır eğitim almayı düşündüğüm ve hep doğru zamanı bekleyerek ertelediğim koçluğa dair ilk adımı atmaya karar verdim. İnsanı odağa aldığı için önceleri eğitmenlik rolümü güçlendirmek amacıyla planladığım koçluk eğitimi, kendimi anlamak ve değerlerimi ve önceliklerimi fark etmek içinde oldukça etkili oldu.
Erickson Türkiye’nin kıymetli kolaylaştırıcıları ve aynı gruptaki değerli arkadaşlarımdan çok şeyler öğrendim. Koçluğa dair paylaşılan her bilgide kendime dair farkındalığım da artmaya başladı. Hayatımdaki tüm durumlara dair nedenler ve sonuçlar aydınlanmaya başladı. Aldığım kararlar ya da kararsızlıklarım, mükemmeliyetçilik olarak tanımladığım ancak belki de farkında olmadığım korkularım (ki buna koçlukta gremlinler diyoruz), değerlerim, beni ben yapan ya da engelleyen daha pek çok konu da farkındalıklarım hafızamda gün yüzüne çıkmaya başladı.
Dr. Zerrin Başer hocamın da eğitimlerde ki bir sözü hep zihnimde;
“Hayat koşturulmaz, hayat yaşanır.”
Koçluk eğitiminde modüller ilerledikçe kendi içsel yolculuğumda da harekete geçerek kişisel gelişimime dair kendi adıma önemli adımlar attım. İnançlarımı ve korkularımı gözden geçirerek sınırlarımı aşacak hedefler belirledim. Bu hedeflerle kaydettiğim ilerleme ile hayatımda daha fazla özgürlük ve mutluluk hissetmeye başladım.
Koçluk ve uygulamaları ile tanışınca hayat benim için çok renkli ve eğlenceli bir sahneye dönüştü. Dinlemek ve gözlemle çok şey fark etmeye ve daha da öğrenmeye başladım. Zaman zaman günlük rutinler ve alışkanlıklar nedeniyle zorlansam da benim için önemi ve değerini düşünmek, sürdürmek konusunda motivasyonumu destekledi.
Yaşadığım hayatın, soluduğum havanın, çevremdeki insanların, her zaman yürüdüğüm yoldaki daha önce fark etmediğim detayların ve güzelliklerin farkına varmaya başladım.
Hayatta içimi sıcacık yapan ancak koşturmadan, stresten görmediğim, kaçırdığım, bazen zaman ayıramadığım, kendisi küçük ama mutluluğu kocaman olan tüm anları önceliklendirmeye özellikle çaba sarf ediyorum. Hayatın için de gizlenmiş (aslında tam önümüzde duran) o güzelliklerin ve mutlulukların daha çok farkında olmaya başladım.
Hayat akıp giderken kendime dair koçlukta zihnimde otomatik pilot gibi devreye giriyor artık;
- Benim için önemi ne?
- Bunun için neler mümkün?
- Nasıl yapabilirim?
- Ne yapabilirim?
- İlk küçük adım ne olacak?
- Başka?….. Başka?….
Tüm bunlar -meli- malı ile devam eden gündemimde esneyip, kendimi akışa bırakıp, soruların gücünü, sessizlikle bir durup düşünmenin kıymetini, kendime verdiğim yanıtları, iç sesimi gün yüzüne çıkarttı.
Durup, dinleyip, izleyip dinginleştikçe yaşamın anlamının da değişmeye başladığını deneyimliyorum.
Gündelik hayatın koşturmacasında iç dünyamızın sakinliğini koruyabilmek için bilinçli olarak çaba sarf etmek oldukça önemli.
İlk adım olarak durup, derin bir nefes alıp ve dünyanın tüm sorumluluğunun tamamen bizim üzerimiz de olmadığını fark edelim. Sadece sorduğumuz veya sorumluluk verdiğimiz takdirde çevremizdeki insanların çoğu zaman yardımcı olabildiğini görürüz. Yapılacaklar listenizdeki bazı görevler mükemmel bir şekilde veya hiç tamamlanmamış olsa dahi kendinizi rahat bırakıp her şeyin yolunda gideceğine güvenmeliyiz.
Erickson Koçluk programına başladığım günden beri, hayatın içinde pek çok konumda KOÇ gibi olabilmek konusunda bilinçli bir çaba sarf ediyorum. Koç gibi anne, koç gibi yönetici, koç gibi arkadaş… Daha çok dinleyip daha çok gözlemci olmaya ve anlamaya çalışıyorum. Hatta artık müzikleri de koç gibi dinliyorum.
Koçlukta kullandığımız “varsayalım” soruları, geleceği hayal etmek, hedefler belirlemek, harekete geçmek, metaforlar ve özgünlük konusunda koçluğa dair o kadar çok şey görüyor ve duyuyorum ki!
İşte bunlardan biri dinlemekten çok keyif aldığım Nil Karaibrahimgil ve onun bir şarkısının sözleri;
“Her gün bir yazar tarafından hayatının hikayeleştirildiğini düşün ve dinle, Böyle bir kahraman olmak ister miydin? İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana…
Hayıtını bir dizi izler gibi izle, başroldeki hakkında ne düşünüyorsun?
Abart-Çoğalt- Parlat”
(Ben bunu Hayal Et, Alternatiflerini Gözden Geçir, Hedefle ve Gerçekleştir olarak dönüştürüyorum)
Başkasının kriterlerine göre seçim yapma. O zaman başkalarının gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var? Senin yolun başka. Yokuşların başka.”
Bu bizim senaryomuz mu yoksa başkasının mı?
Şunu hayal edin; Denizin ortasında bir teknesiniz. Her yere yelken açabilir, yeni adalar yeni yerler keşfedebilir ve hayatınızın macerasını yaşayabilirsiniz. Ama bunun yerine, orada öylece demirlemiş duruyorsunuz ya da dalgaların sizi itmesine izin veriyorsunuz. Neden? Belkide nereye gitmek istediğinize karar vermek için hiç düşünmediniz. Nereye gideceğinizi bilmiyorsunuz. Şimdi, o denizi bir de yaşam olarak düşünün….
Bizler alışkanlıklarımıza sıkı sıkıya bağılıyız. Rutinleri ve tanıdık yolları seviyoruz çünkü güvende hissettiriyor, konfor alanındayız. Beynimiz, uzun vadede bizi mutlu etmese de kolay yolu seçmeye programlanmıştır.
Peki otomatik pilottan nasıl çıkacağız?
Yaptıklarımızın arkasındaki “neden”i ve bizim için önemini sorgulayarak. Ailemiz ya da başkaları istediği için mi kariyer peşinde koşuyoruz? Yeni bir şey denemekten korktuğumuz için mi aynı rutini devam ettiriyoruz? Koçlukta sorularla derin düşünmek ve bulunacak cevaplar bizi şaşırtabilir.
Koçlukla hayattan beklentimiz, ne istediğimiz, neden istediğimiz netleşir. Bugünden gelecek hayalimize doğru fırsatlar daha belirgin hale gelir ve seçimlerimiz daha bilinçli hale gelir.
Hayat başkasının şartlarına göre yaşamak için çok değerli. İnsanlar farkındalıkla gelecek hayallerini ve hedeflerini belirleyip, bunları gerçekleştirmek için yaşasa nasıl olur?
Kimi müşteriler koçun kendisine terapi yapmasını bekliyor. Kimileri de koçun kendilerine ne yapmaları gerektiğini söylemesini bekliyor.
Oysa biz koçlar daha mutlu bir yaşamları olsun, hedeflerine ulaşsınlar, değerlerini fark edip yaşasınlar diye yolculuklarında onlara eşlik ediyor ve bu süreçte alan açıyoruz. Süreç ve sonuç tamamen müşterilerin elinde ve bunu onlara çok iyi anlatmak gerekiyor.
Biz Erickson koçları aldığımız eğitimlerle, nöro bilim prensiplerine göre görsel beyin sistemini aktive ederek; süreçlere, olaylara dışardan baktırarak ve deneyim yaşatarak, bugünden geleceğe pozitif düşündürürüz. Bu sayede yeni nöron yolları oluşur. Müşterinin kendi dünyasında ona daha fazla alan açar, farklı açılardan, farkı konumlardan baktırarak, düşündürerek kendi cevaplarını bulmasını sağlarız. Bu farkındalıkla atılacak ilk küçük adım çok önemlidir, eyleme geçmek ve hayata yansıtmak konusunda.
Cevaplar müşteri de, sorular koçtadır.
Programda öğrendiğim ve beni en çok etkileyense Milton Erickson’ın 5 prensibi oldu; Herkes kendi gerçeklik haritasına göre bildiğinin ve elinden gelenin en iyisini yapıyor.
Koçluk görüşmelerim sırasında koç duruşumu korumak bu prensiplerle müşterilerimi dinlemenin gözlemlemenin çok öğretici olduğunu deneyimliyorum. Farklılıkları anlamak ve saygı duymak, eleştirmemek ,nötr olmak, onu sadece kendi gerçekliğinde dinlemek ve anlamak, bu gerçekten çok değerli ve önemli.
Aktif dinleme kavramını keşfeden Psikolog Carl Rogers’ a göre; İyi dinlemek, konuşanın içine girmemizi, onun bakış açısından ve dünyasından bize tam olarak ne ilettiğini kavramamızı gerektirir. C. Rogers’ın keşfettiği şey, iyi dinlemenin – ki bu mutlaka iyi konuşmayı ve iyi sorgulamayı içerir – sahip olduğumuz en erişilebilir ve en güçlü bağlantı biçimlerinden biri olduğudur.
İyi dinlemek, yalnızca başkalarına karşı bir nezaket değil, aynı zamanda, C. Rogers’ın açıkça belirttiği gibi kendimize bir armağandır. Bir büyüme deneyimidir. Başkalarının en iyisini elde etmemizi sağlar. İnsanların derinden hissedilen ve büyüleyici hayatları var ve bize başka türlü asla bilemeyeceğimiz dünyalara girme hakkı verebilirler.
Gerçekten dinlersek, kendi zekamızı ve duygusal yelpazemizi genişletir ve dünyanın keşfedilmeye açık olduğunu hissederiz. Beyinler diğer beyinlerden öğrenir ve iyi dinlemek bir ipucu bulmanın, yeni bir yol açmanın en basit yoludur.
21 . Y.Y.’da modern yaşamın içerdiği yoğun iş temposu ve stres insanlara iş ve özel yaşam arasında denge kurmak konusunda zorluklar yaşatmaktadır. Erickson koçları olarak müşterilerin yaşam amaçlarını, değerlerini ve yapabileceklerini keşfetmelerine yardımcı olarak, dengeyi sağlamalarına ve daha anlamlı bir yaşam sürmelerine yardımcı oluruz.
Koçluk insanların tatminkar bir yaşam için kendi hedeflerini belirlemelerine, değerleri ve tutkularını keşfetmelerine ve bunları gerçekleştirmek için bir yol haritası oluşturmalarına yardımcı olur. Değerlerini anlayan kişiler daha tatmin edici bir yaşam için temel amaç belirleme konusunda daha kararlı ve motive olurlar. Koçluk süreci düşüncelerinden harekete geçmelerini sağlar.
“Nereye gittiğini bilen insana dünya yol verir.” Epiktetos
Kaynaklar:
- https://aeon.co/essays/the-psychologist-carl-rogers-and-the-art-of-active-listening
- Gençliğime Sevgilerimle – Nil Karaibrahimgil
Yazan: Profesyonel Erickson Koçu / Özden Bozkurt