Makaleler

ERICKSON, SELIGMAN VE MEVLANA… KOÇLUKTA ORTAK PAYDA

SEMA TURGUT / MAYIS 2013

Profesyonel Erickson Koçu

koçlukta ortak payda

Merhaba,
Tam da çevremdeki insanlara ve yaşadığım topluma nasıl daha faydalı olabilirim diye düşündüğüm, tüm bireylerin; gözlemlediğim ve hak ettiklerine inandığım özgüveni hissetmeleri, sahip oldukları değerleri fark etmeleri, kendi güçlerini ortaya çıkarıp daha mutlu olmak için harekete geçmeleri konusunda ben neler yapabilirim? Sorusuna cevap olacak yollar aradığım,  biraz da bu yollarda kaybolduğum bir dönemimde; 2011 yılının 3. Çeyreğinde tanıştım Erickson Koçluğu ile…
Karışıklık olmasın 🙂  Koçlukla değil Erickson Koçluğu ile…

Hayatım boyunca psikoloji, sosyal psikoloji, yerel kültürlere duyduğum ilgi beni;  her bir insanın, her bir canlının ayrı bir değer olduğu, şahsında bir çok olumlu, karakteristik, kişiye özgü güçler barındırdığı, bu güçleri kullandığında daha mutlu olacağı, istediği her şeyi yapabileceği inancına götürdü. Özellikle içinde yaşadığım için, daha fazla tanıma şansı bulduğum toplumun her bir bireyinin; sahip oldukları değerleri, doğal, kültürel, karakteristik zenginliklerini fark edip, kendi yarattıkları sanal sıkıntılardan kurtulmaya, daha mutlu, daha refah içinde yaşamaya hakkı olduğuna, cennet tanımlarına uyan bir ülkede yaşadığının farkında olması gerektiğine, sadece farkındalığın bile mevcut güçlerini ortaya çıkarıp, kendi yaşamları için harekete geçirecek özgüveni ortaya çıkaracağına inandım.

Finans sektöründeki 20 yıllık yoğun çalışma dönemimde; herhangi bir kişinin kafasına koyduğu herhangi bir konuda başarıya ulaşabileceğine defalarca tanık oldum. Başarıya ulaşmak için hedefi ve yapılması gerekenleri tespit edip bu uğurda yoğunlaşıp, çalışmanın yettiğini, başarıya ulaşıldığı anda mutlu olunduğunu onlarca kez görme ve deneyimleme fırsatı buldum. Ancak sadece sonuçta başarı nedeniyle anlık mutluluk değil, sürecin başından sonuna sürekli mutluluk hali için, yapılan işler ve hedefle, kişinin karakteristik güçlerinin uyumlu olması, sürekli mutluluk ve paralelinde gelecek sürekli başarı hali için kişinin bu karakteristik güçlerini kullanabiliyor olması gerektiğini farkettim.

Finans sektöründen emekli olduktan sonra da mutluluk halinin sürekliliği, bu doğrultuda kişilerin özgüvenlerini ortaya çıkarabileceklerine olan inancım doğrultusunda,” Ben ne yapabilirim?  Bir şeyler yapmam gerekiyor.” diye;   insanların yaşam kalitesini arttırabilecekleri yollar üzerine tezler yazabileceğim master program araştırmaları yaptım, bana uygununu bulamadım.  Psikoloji okumak için tekrar üniversite sınavına girdim,  başka bir bölüm kazandım. (Hayırlı olmuş, zaten benim için doğru yer psikoloji değilmiş, sonra anladım :- ). Yapabildiğim, Sivil Toplum Örgütlerinde gönüllü çalışmak ve sadece bu konuda okuyucu olmak gibi oldukça pasif yöntemlerdi.
“Koçluk yapmalısın.” dediler… Bir iki yaşam koçu ile tanıştım;  kimsenin başkasının yaşamına koçluk edebileceğine inanmadan.  “Koç”ların “ BEN”le başlayan, uzuuuun tavsiye konuşmalarını dinledim. Maddi kaygılarının ilk sırada olduğunu, egolarının ise bu kaygılardan da fazla olduğunu görerek…  Zaten o kadar çoktular ki o güruh içerisinde bana gerek yoktur diye düşündüm, konudan uzaklaştım.
Koçluk konusundan tamamen kopma öncesi, aynı amacı paylaştığım bir arkadaşım ile son araştırmaları yaparken;  profesyonel anlamda (yani ICF – Uluslararası Koçluk Federasyonu’na akredite, ciddi ve uygulanabilir eğitim veren, federasyona kayıtlı olarak)  bu işi yapan o kadar da çok kişi olmadığını hatta bu eğitimi veren ciddi sadece 4 kurum olduğunu öğrendik. Her bir kurumu sorgulayıp yerinde ziyaret etme kararımız sonrası ilk önce Denge merkezine gittik. Ofisin yansıttığı aydınlık, huzur veren havası, görüştüğümüz kişilerde karşılaştığımız samimi profesyonellik ve koçluk konumunu içselleştirdikleri hissi her ikimizin de eğitime başlamak için Denge Merkezi’ni seçmesini sağladı.

“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bakalım altından ne çıkacak, gerçekten söylediklerini verebilecekler mi? Yoksa burası da piyasadaki birçok makyajlı müesseseler gibi mi?” şeklindeki  “şüpheci” yaklaşımla başladığım ilk modülde, anlattıklarını içselleştirmiş, yaşam şekli haline dönüştürmüş olduğunu gözlemlediğim Eğitmen Koçtan, 4 tam gün, bir dakikasında bile gözümü kırpmadığım bir eğitim aldık. Eğitim veren biri olarak, programın sanki doğaçlamaymış gibi gelişen iyi yapılandırılmış, her aşamada hem görsel, hem işitsel, hem de kinestetik temsil sistemlerine hitap eden şekilde kurgulandığını farketmek, içeriğin amacıma paralel olduğunu görmek beni gerçekten heyecanlandırdı.
Hele, benim yaşam ilkelerimle örtüşen,  Milton Erickson’un 5 ilkesini;

  • Herkes tam ve bütündür.
  • Herkesin ihtiyaç duyduğu ve duyacağı her şeyin kaynağına kendi içinde sahiptir.
  • Her davranışın kökeninde pozitif bir niyet vardır.
  • Herkes o an için kapasitesinin, yeteneğinin izin verdiği, kendisine sunulanlar arasındaki en uygun olanı seçer.
  • Değişim kaçınılmazdır. ( Benim ilavem; bu değişimin hangi yönde olacağı -360 derece – kişinin kendi tercihidir.) maddelerini öğrendiğimde, bu ilkeleri benimseyerek;

 

Bireyin istediği konu, hedef, karar, sonuç veya çözüme ulaşmak adına, somut, ölçülebilir, ulaşılabilir, gerçekçi, zaman planlı, kendisine ve çevresine olan etkileri de dikkate alarak eyleme geçiren yollarını, yöntemlerini, metotlarını belirlemek için çıktığı yolda ona;  nötr, yargısız, yorumsuz, sadece bugünden geleceğe, pozitif açık uçlu sorularla yol arkadaşlığı yapan kişi koçtur.  dendiğinde kendimi;  süt küvetine düşmüş kedi gibi hissettim 🙂 

 

Evet, sonunda gerçekten amaçladığım yolda, ilkelerin birbirini tam kapsadığı, üstelik pratik sonuçlara odaklanılan, etkin olabileceğim bir yerdeydim. Farkettim ki etkin olmak istiyorsam,   tıpkı kedi gibi bu küvette yüzebiliyor olmam da gerekiyordu. (Kediler yüzmeyi bilirler, ama yapmak istemezler… Sanırım zor gelir 🙂 Tabi ki yüzebilmek için çok pratik yapmam ve daha da çok okumam lazımdı.

Modüller arasında;   “Ben, herkese daha mutlu olmaları için yardım edeceğim, o yüzden eğitim alıyorum, doğru yerdeyim , etkili ve yetkiliyim.” derken,  yaşadığım ilk şok!!!! Önce benim destek almam gerektiğini fark etmem oldu.
İkinci şok ise;  çalışma yaşamımın, kendi yetkinliklerimin, eğitimi ve sürekli gelişimi yaşam şekli haline getirmemin, bu konuya yıllardır ilgi duymamın, tecrübemin, yaşam felsefemin  vs… yetmediğini, bu alanda henüz çok çok başlarda olduğumu, üstelik  küvette değil sınırları olmayan bir denizde olduğumu görmemdi!!!
Şoklar sonrası, fitil ateşlemesi ile yeni bir denizde yüzmeye başlamanın heyecanı birleşip, içimde biraz da olsa yanılıyor olabileceğimin, bu eğitimin de bildiğimiz “yaşam koç” larına bağlanacağının hafif bir endişesi ile önce kitaplara saldırmaya başladım.

Önce tabi ki Dr. Marilyn Arkinson’ın Bir Sanat ve Bilim olarak Koçluk (*) kitabını okudum (ki eğitimin bir parçasıydı zaten). Tam bir başucu kitabı. Kitapta öğrendiğimiz metotlar, prensiplerin yanı sıra, kalıcı mutluluğu yakalamak için metotlar, değişimin oluşabilmesi yolları, haz konusu bende iz bıraktı. Beni gerçekten etkileyen ise son bölüm; “Bilgeliği Uygulamak- her bölümün geliştiren olumlu ifadeleri”,  kısmıydı ki, her ay tekrar etmek üzere ajandama kaydettim.

Saldırılan kitaplar arasında Dr. Martin Seligman’ın Gerçek Mutluluk kitabı da vardı. Yıllar önce karşılaşıp, klasik Amerikan pazarlama kitabı yaftası ile pek yüz vermemiştim, yazarına da bakmamıştım aslında.   Olumlu psikoloji’yi araştırırken tekrar karşılaştım onunla (arkadaşımın da önerisi ile) , biraz araştırınca; Olumlu Psikoloji, öğrenilmiş çaresizlik, iyimserlik alanlarında çalışan, Olumlu Psikoloji Ağı’nın Başkanı olan bir psikoloji profesörü olduğunu, motivasyon ve kişilik konularında 20 kitap ve 170 makalesi olduğunu, Pensilvanya Üniversitesi Positif Psikoloji bölüm başkanı olduğunu öğrendim ve önyargımdan dolayı biraz da utandım doğrusu:-). Ben ülkemizde bu konuya odaklanabileceğim bir master programı bulamazken adam bölümünü kurmuştu, hem de 10 yıl önce!!! Kitabı okuduğumda beni gerçekten mutlu etti,  yazılanların kendisi, uygulanabilir pratik konuları ve basitliği.

Seligman, Gerçek Mutluluk Kitabında (**);

  • Olumlu Psikoloji’nin amacının yaşamı daha iyi yapmak olduğunu, insanların mutluluk seviyelerinin artı 3 ten artı 5 lere çıkarmak olduğunu, 
  • Her insanın güçleri ve erdemleri olduğunu, bunları günlük hayatta kullanmalarının kendi seçimleri olduğunu,
  • Herkesin imza güçlerinin olduğunu, bunlara odaklanıp, geliştirdiğinde daha başarılı, imza güçleri paralelinde yaşadığında daha mutlu olduğunu, en derin duygusal doyumun kaynağı olduğunu,
  • İnsanlığın gelişim içerisinde olduğunu, daha olumluya gittiğini, 
  • Olumlu Duygu’nun; kişiyi çözümlere ulaştırmada, daha sağlıklı olmada, mutlu olmada etkin olduğunu, çocukların zihinsel, fiziksel, toplumsal kaynaklarını genişletip yapılandırdığını,  
  • Psikoloğun olumlu psikoloji alanında yaptığı bir terapide maximum müdahalenin kendi yapacaklarınızla ilgili düşünmenizi isteme olduğunu, 
  • Zevkleri ve Hazzı…hazzın önemini…ve mutluluğun içindeki inancı… ” anlatıyor, “…gerçek mutluluğa ulaşmak için kaynağın kişinin kendisinde olduğunu, kendisinin ulaşabileceğini” söylüyor.  

 

Kitabı bitirdiğimde, ne kadar da Erickson Koçluğu ilkelerine paralel olduğunu düşündüm.  Hem Olumlu Psikoloji alanında aradıklarımın doğru olduğunu, hem de yeni girdiğim “deniz” in doğru adres olabileceğini hissettim.

Sonraki okumalar, Mutluluk Psikolojisi (***) kitabı ile Profesör Doktor Nevzat Tarhan’a (Seligman kadar olmasa da), ülkemiz nezdinde Mutluluk konusunda sempozyumlar düzenleyip kitaplar yazan yazarın,  Mesnevi Terapisi (***) kitabıyla da  Mevlana’ya kaydı biraz biraz… Olumlu psikoloji ile ilgili ne okursam kıyısından bir Mevlana sözü gördüğümden olsa gerek.

Şekilden bağımsız inancına hayran olduğum, felsefesini benimsediğim Mevlana’yı, 1200 yıllarından itibaren dinden bağımsız tüm dünyayı etkileyen, zamanla etkisi zenginleşen, sınırsızlığa ulaşan “insan filozofu”nun sözlerini, yeniyetme koç adayı gözüyle biraz daha okuyunca, nasıl da Erickson ilkeleri ile örtüştüğünü farkettim.

-“Düne ait, dünden kalan ne varsa dün ile birlikte gitti cancağızım, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Dizeleriyle geleceğe odaklanan,

 

  • “Kişi ihtiyaç duyduğu şeyi elde etme yolunu bulur.” Sözüyle kaynaklarımızın kendi içinde olduğunu söyleyen,
  • “İnsan gözdür görüştür, gerisi ettir.” Sözüyle bakış açısı ve algının insanı insan yaptığını söyleyen (en azından benim görüşümle:-)
  • “Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.” Sözüyle her şeyin kaynağının, içinin değerli olduğunu,
  • “Oyun görünüşte akla uymaz ama çocuk oyun ile akıllanır.” Sözüyle hayali deneyimlemenin asıl öğretici olduğunu,
  • “Maşrapamız küçükse, deryayı suçlamaya hakkımız olmaz.” sözüyle yaptıklarımızın sorumluluğunun bizde olduğunu,
  • “Kendini bil, kendini gerçekleştir, kendin ol.” sözüyle kendinle barışık olmayı,
  • “Okunacak en büyük kitap insandır.” dizesiyle her insanın farklı, tek ve en büyük değer olduğunu
  • “Bütün kainat birbirine sevgiyle bağlanmış, Sevgini vermesini öğren, çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan, dünya, unutma ki korkarmış.” sözleriyle sevginin aslolan olduğunu,

 

Anlatan Mevlana; yaşamın tamamını ise ;’Hayatta Ne Öğrendim, bilmek istersen; diye başlayan dizelerinde anlatmış;

for-rumi-joyce-huntington

* Görsel Joyce Huntington’a aittir. Kaynak:  http://www.joycehuntingtonart.com/

“Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla…
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim.

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi…
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
Bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra…
Ve bir süre sonra yazı kendimi öğretti bana…

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi…
Daha sonra da kendime rağmen gitmeyi…

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine inandım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde…
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün…
Ve gerçeğin acı olduğunu…
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.”

Anladım ki;   800 yıl önce Mevlana’nın, 100 yıl önce Erickson’un, 10 yıl önce Seligman’ın, tüm dünyayı etkileyen, insanlığı mutluluğa götüren yöntemleri, sözleri, aynı ilkeler ve temeller üzerine oturuyor. Bu da, ilkelerin, evrenselliğini ve zamandan bağımsız, sonsuzluğunu bize gösteriyor.
Benim için ise,  doğru denizde, inandığım rotada yüzdüğüm, hem de bu yüzmede giderek daha etkinleştiğim, daha da ustalaştığım anlamına geliyor.
Son Olarak bu süreçte ne öğrendim derseniz;
Önce,  kendimi görmeyi, kendimi olduğum gibi kabul etmeyi, değer vermeyi, affetmeyi ve sevmeyi,
Sonra, herkesi, her canlıyı, olduğu gibi görmeyi, kabul etmeyi,  değer vermeyi öğrendim.

Önce yaşamanın bir şeyler başarmak olduğunu,
Sonra asıl başarının yaşamın kendisi olduğunu, yaşamı tadarak yaşamak olduğunu öğrendim.

Önce An’da olmanın her şeyi farkındalıkla izlemek olduğunu,
Sonra An’da olduğumda her şeyle bütünleşip, bir parçası olduğumu öğrendim.

Önce koçluk eğitiminin iyi bir koç olmak için gerekli olduğunu, ustalığın evrene en iyi etkiyi yaratmak için gerekli bir hedef olduğunu öğrendim.
Sonra asıl koçluğun ve evrene olumlu etki yaratmanın, yolculuğun kendisi olduğunu farkettim:-)
Herkese inandığı rotada keyifli, ustalık tadını deneyimledikleri yolculuklar dilerim.

Hepimizin hayatı tadabilmesi dileğiyle.

Yararlandığım kitaplar:
(*): Bir Sanat ve Bilim Olarak Koçluk. Marilyn Atkinson,Phd.    Rae T.Choice,   Dante Organizasyon Eğt.Dan.Ltd.Şti. Nisan 2008
(**): Gerçek Mutluluk. Martin E. Seligman, PhD.  HYB Basım Yayın, Ankara 2007
(***):  Mesnevi Terapi. Prof.Dr. Nevzat Tarhan, Timaş Yayınları Mayıs 2012