Makaleler Öneriler

HATA YAPMA ÖZGÜRLÜĞÜN YOKSA ÖZGÜR DEĞİLSİN…

Yazan: Nevgül DUMAN
Profesyonel Erickson Koçu

Çoğunlukla iddialı hedefler belirleyip, bunları gerçekleştirmeye çalışırken fazlasıyla yorulup yıprandığınız, hatta bazen umutsuzluğa kapılıp tamamen vazgeçtiğiniz oluyor mu?

Başkalarının sizden daha iyi yapması sizi mutsuz ediyor, kontroller ve sil baştanlar hayatınızda önemli yer tutuyor ve ne yaparsanız yapın hep bir şeyler eksikmiş gibi mi geliyor?

Her işin sadece sizin tarafınızdan iyi yapılacağını düşünüp kimseden yardım istemez, yardım tekliflerini hep geri mi çevirirsiniz?

Siz kimseden yardım istemeden her işinizde tek başınıza iken, yakın çevrenizdekiler başkasından değil hep sizden mi yardım isterler?

Hatta yardım talep edilmese dahi bir işin iyi yapılmadığını fark ettiğinizde başkalarının işlerini de rahatlıkla üstlenir misiniz?

En büyük korkularınızdan biri HATA yapmak mı yoksa?  Öyleyse; “Vay Halinize! “

Aile ve sosyal çevrenizde “Mükemmeliyetçi“ yaklaşımınız nedeniyle büyük itibar görüyor olabilirsiniz.  Oysa siz mükemmelin peşinde koşarken sizin gibi olmayanlar, iyi iş çıkartmak için kendini paralamayanlar, işlerini zamana yayanlar sizin mükemmel yaptığınız işlerden faydalanarak mutlu mesut yaşamaya devam ederler.

İş hayatında mükemmeliyetçilik ise bazen övünç kaynağı bazen takdir nedeni hatta işler yolunda gitmediğinde eleştiri nedeni bile olabilmektedir.

Günümüz iş hayatında, işinizi ne kadar iyi yaparsanız yapın sizden çoğu zaman daha da iyi yapmanız beklenir. Sadece bekleneni yapmanız iş hayatında çok makbul değildir, iyi performans notu için beklenenin üzerinde bir şeyler yapmanız gerekir. Ancak “beklenenin üzerindeki” nin ne olduğu çoğu zaman performansınızı değerlendiren kişi tarafından bile bilinmez.

“En iyi” ye ulaşmak için insanüstü çaba sarf edip tam ulaştığınızı sandığınız noktada başka birisinin sizden iyi yaptığı anlaşıldığında artık mükemmel olan siz değilsinizdir.  Buna rağmen sizden beklenen hala “beklenenin üzerinde” performans ve mükemmel iş çıkartmanızdır.  Hem mükemmel değilsiniz hem de mükemmel olmaktan başka şansınız yoktur.

Oysa ki, en büyük hata, hiç hata yapmadan yaşanabileceğini düşünmek değil midir? Mükemmeliyetçilikle savaşmanın güçlü bir yöntemi, hata yapmayı öğrenmek ve bir hata yaptığımızda dünyanın sonunun gelmeyeceğinden emin olmaktır.

Ayrıca “Mükemmel” dediğimiz şeyin bazen çok sıkıcı olabileceğini hiç düşündünüz mü?  Öğrenecek hiçbir şey yok, gelişmek yok, geliştirmek, değişmek ve mücadele yok. Yaşamınızın geri kalanında tüm cevapları biliyorsunuz ve her oyunu kazanıyorsunuz çünkü her şeyi doğru yapıyorsunuz.

Öte yandan kimin için mükemmel ve kimin için hata sorularına da cevap aramak gerekir. Başkaları için doğru ve mükemmel olan bizim için olmayabilir ya da bizim için mükemmel olan başkaları için anlamlı dahi olmayabilir.

Hem ne kadar zor olabilir ki başarısızlığı kabullenmek? Başarısız olmanın sonuçları her zaman o kadar da kötü olmayabilir. Başarısızlıklar, anlık kötü sonuçlar doğurabilirken uzun vadede bakıldığında bize eşsiz deneyimler kazandırarak daha sonraki adımlarda bu hataya göre ilerlememizi ve temkinli olmamızı sağlayabilir.

Hayatla ilgili tüm seçimlerimiz ve tercihlerimiz içinde bulunduğumuz anda doğru olduğuna inandığımız seçim ve tercihlerdir.  Bugün iyi olan şey yarın kötü, bugün yanlış olan şey yarın doğru olabilir.  Her şey farklılaşabileceğine göre bugün yaşanana yarın hata demek ne kadar doğru?

Hata dediğimiz şeyi aptallık, beceriksizlik olarak değil, öğrenme ve gelişme fırsatı olarak görebilirsek daha cesur adımlar atabiliriz.

Thomas Edison ampulü bulmak için binlerce başarısız deney yapmış ancak her başarısızlığı bir öğrenme fırsatı olarak görerek

“Cesaretimi kaybetmiyorum, çünkü vazgeçilen her yanlış girişim doğru atılmış yeni bir adımdır” demiştir.

Hatalar bize yanlış olanı gösterirken aslında bizi doğruya bir adım daha yaklaştırmaktadır.  Hiç hata yapmasaydık konuşmayı ve yürümeyi de öğrenemezdik. Bebeklerin büyüme sürecinde keşfettikleri en önemli şey yürümektir ve ilk adımlarını genellikle düşme ihtimalini düşünmeden atarlar. İlk adımlar atılırken düşülebilir de elbet, ancak ilk adımını atıp düştükten sonra hiç yürümemiş bir bebeğe rastladınız mı hiç?

Çocuklarımızı da hiç hata yapmadan ve doğruları bizden öğrenen çocuklar olarak yetiştirmeye çalışıyoruz.  Yürümeyi öğrendikleri zaman “koşarsan düşersin” uyarılarına başlarız bu kez de. Çocukların düştükleri zaman değil, anne babalarının düşmelerine gösterdikleri tepki üzerine ağlamaya başladıklarını gözlemlemişsinizdir. Onları ağlatan şeyin, çoğu zaman düşmenin getirdiği fiziksel acı ve rahatsızlıktan ziyade “düşmeden koşamamanın“ getirdiği başarısızlık duygusu olduğunu düşünüyorum.

Tüm yaşantımız boyunca, hayatın farklı alanlarında adımlar atmamız gerekir.  Bazı adımları, hayatımızda köklü değişikliklere yol açabileceği endişesi, bazılarını başarısızlık korkusu bazılarını ise “neye yarayacak ki”  gibi nedenlerle tereddütle atar veya atmaktan vazgeçeriz.

Oysa ki, atılan her adımın minik de olsa sonraki adımların başlangıcı olacağını ve içinde düşmek de olsa kalkılabileceğini bilmek korkusuzca ve güvenle adım atmamızı ve “ mükemmeliyetçi” bakış açısından uzaklaşmamızı sağlayacaktır.

Özgürlük, hem kişisel hem de toplumsal olarak uğrunda mücadele etmeyi göze aldığımız en önemli değerlerimizin başında iken “hata yapma özgürlüğünü “kendimize tanımalıyız.

Mahatma Gandhi der ki;Eğer hata yapma özgürlüğünü de kapsamıyorsa, özgür olmanın bir anlamı yoktur. “