Makaleler Öneriler

Kozalara Fısıldamak

Yazan: Özlem KALAÇ VAROL / Profesyonel Erickson Koçu

Şu an bulunduğum noktadan geriye dönüp baktığımda benim için değişim ve dönüşümü başlatacak zamanın başlangıcı, hayatımın zorluklarla mücadele etmem gereken bir dönemde okuduğum bir kitaba dayanıyor. Kitap Pasifik Okyanusu’nun ortasında batan bir gemiden kurtulan Pi’nin direnç ve inanç dolu hikayesini anlatıyordu. İlk defa bir kitabı okurken birşeylerin üstesinden gelmenin ve bu süreçte kendine inanmanın içimde bir gücü harekete geçirdiğini farkettim. Yaşamım boyunca okuduğum kitaplarda pek çok güzel söz ile de sürekli karşılaşıyordum.

“Anı yaşa!” , “Kim seni bütünüyle ve koşulsuzca kabul ederse değişmeye başlarsın.” veya, “Sen değişirsen, dünya değişir.” ve daha birçoğu…

Hepsi kulağa hoş geliyor, bir merak uyandırıyor, bir yandan da nasıl hayata geçirileceği net olmayan bilgiler halinde beynimin içinde bir yerlerde duruyordu.

Kurumsal dünyanın içinde çalışırken aldığım pek çok eğitimde, iletişim, ikna yolları, enerjimizi gün içinde doğru kullanmanın, zor insanlarla başa çıkma yolları gibi eğitimlere yer veriliyordu. Tüm bunlar etkileyici ve ilk birkaç gün uygulanmaya çalışılsa da zamanla etkisi azalıyordu. Herkes eski koşturmacasına dönüyor, kendine koyduğu engellere takılıp düşüyor, kendi limitlerine çarpıp geri dönüyordu. Öte yandan başkalarını eleştirip yargılamaktan da geri kalmıyordu. İşin ilginci ben dahil herkes bu sarmaldan çıkmak ve sahip olduğundan daha farklı şeylere sahip olmak istiyor ama aynı düzen içinde yaşamaya devam ediyorduk. Bu zincirin kırılma noktası neredeydi? Neden böyle oluyordu, farklı bir şey mümkün olabilir miydi?

Cevabı bulmak için okuduğum kitaplarda bilgi çoktu ama bu bilgilerin hangisi başlangıç, hangisi sondu? Koçluk sorularıma cevap olur muydu bilinmezdi ama bir yerden başlamak gerektiğini düşündüm ve bir gün kendisi de koç olan bir dostumu aradım. Eğitim hakkında detayları hakkında konuştuk, evrenin zamanlaması öyle mükemmel ki 2 gün sonra kayıtların başladığına dair bir mail aldım. Tam da ihtiyacım olan zamanda!

Eğitimi sabırsızlıkla bekledim, neler keşfedecektim, neler öğrenecektim, cevaplarımı bulacak mıydım? Daha ilk günden bambaşka bir bakış açışına ve anlayışa geçiş yapmak üzere olduğumu hissettim.

Aldığım her yeni bilgide biraz daha şaşırıyordum. Düşünen bir varlık olarak kendimizle onur duyarken, aslında düşündüklerimizin çoğunun geçmişle hesaplaşma, geçmişte birşeyleri değiştirme üzerine olduğunu öğrendim. Gerçekte bizi bize farkettirecek, çözümleri bulduracak derin düşünme halini ise neredeyse hiç deneyimlemediğimi farkettim. Tam olarak bu anı ve geleceği kaçırma halindeydik. Oysa ki bir birey olarak hep ilerleme halindeydik ve gelecek de önümüzdeydi. İçinde bulunduğun anı nasıl tam da istediği gibi yaşayabileceğini ve geleceğin istediğin şeylerle dolu olması için neler yapabileceğini düşünmek, işte bu insanı geliştirecek, içimizdeki potansiyeli ortaya çıkaracak sistemin açılmasını sağlayacak anahtardı.

Sonra dinlemeyi öğrendim. İlk kez dinlemenin ve dinleniyor olmanın keyfini ve mutluluğunu yaşadım. Biriyle konuşurken telefona göz atma, toplantıda hayaller kurma, mail yazarken yanındakiyle konuşma ile dolu anları hatırladım. İletişimin temeli olan dinleme olmadan anlama olur muydu, anlama olmadan anlaşmak mümkün müydü? Ne çok şey kaçırmıştım kim bilir. Tüm benliğimle dinlemeyi öğrendim ve bu hayallerime giden yolları bulmanın, çözümleri görmenin anahtarıydı. En derinde kendime ulaşmaktı. Kendini nasıl tanır insan? Kendini dinlerse.

Hayatta en çok aradığım şey, herkesi olduğu gibi kabul eden, yargılamayan bir ortam, insan topluluğu ve dünyaydı. İşte o buradaydı. Burada herkesi var olan herşeyi ile kabul edersiniz. Bu kabul gözünüzdeki perdeyi öyle bir kaldırır ki insanın içindeki kaynağın ışıltısı gözlerinizi kamaştırır. Daha önce farketmediklerinizi görür, duyar ve hissedersiniz. Ve bu tüm varlığı ile kabul ettiğiniz insanın varlığına bir kez daha saygı duymanıza neden olur.

Yargılanmadığınızı ve saygı duyulduğunu hissettiğinizde bu sizi güven hissi ile doldurur ve güvendeyken potansiyelinizin içinizden taşmasına izin verirsiniz, bunca zamandır içinizde duran kaynağın dışarı çıkıp parlaması sizi bile şaşırtabilir.

Bu da aslında Erickson Koçluğunun temelini oluşturan prensiplerin ve Dr. Milton Erickson’un doğruluğunu bir kez daha gösterir niteliktedir.

  • Her insan tam ve bütündür.
  • Her insan gereksinim duyduğu kaynaklara sahiptir.
  • Her insan o anda var olan en iyi seçimi yapar.
  • Her davranışın altında pozitif bir niyet vardır.
  • Değişim ve dönüşüm kaçınılmazdır.

Bu ilkelere olan inancı ve bağlılığındandır ki koç yol gösterici değildir. Bir terapist, mentör, danışman ve bir arkadaş da değil bir yol arkadaşıdır. Bu yolda iyi dinlediği için güçlü sorular sorar. Bu güçlü sorular derin düşünmenizi, bu düşünme hali kendi cevaplarınızı, çözüm yollarınızı bulmanızı sağlar. Beyninizin içindeki duvarları yıkarak arkasını görmenizi ve sınırları aşmanızı sağlar. Tüm potansiyelinizi ortaya koymanız için size bir alan açar, olaylara farklı pencerelerden bakabilmenizi, yaratıcılığınızı geliştirmenizi ve hep bugünden geleceğe düşünerek ve pozitif ifade ederek gerçekten düşünen insana ulaşmanızı destekler. Tüm bunlar basit ama derin bir soru ile başlar “Ne istiyorsun?”. Bir düşünsenize biri size ne istediğinizi soruyor – tam olarak ne istediğinizi – ve cevaplarınızı tüm benliği ile dinliyor. Yaşamınızda kaç kez gerçekten, tam olarak ne istediğiniz soruldu? Kaç kez tam olarak ne istediğinizi söyleyebildiniz özgürce, keyfince, gönlünüzden geldiğince?

İşte bu andan sonrası hayatın içinde kendini keşfin başladığı yer. Çünkü ilk soru ile düşünme ve hemen arkasından değişim ve dönüşüm geliyor.

Önce kendinin koçu oluyor insan. Öğrendiklerimi defalarca kendi üzerimde uyguladım, her uygulamada yeni farkındalıklar edindim. Her soru başka bir cevabı, her cevap başka bir soruyu doğurdu. Her cevapta yeni bir ben tanıdım, memnun olduklarım, değiştirmem gerekenler.

Kendinle çalışma hali, çemberler kadranlar arasında kendini bulma, zaman yolculuğunda kendinle karşılaşma, kendine başka başka pencelerden bakıp keşfetme, kimi zaman bulduklarına memnun olma kimi zaman da bulduklarını yenisiyle değiştirme halidir. Değişime önce kendinden başlaman gerektiği ile yüzleşmek demektir. Herşey, herkes değişsin derken kendini önce kendini değiştirmen gerektiğini derinden anlamaktır. Bu yaşadıklarım Mevlana’nın “Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim; bugün bilgeyim, kendimi değiştirdim.” sözünü getirmişti aklıma, bu ve bunun gibi pek çoğu kulağa hoş gelen sözler şimdi anlamını buluyordu.

Tüm bu çalışmalar dünyaya ve var olan herşeye bakış açımı, algılayışımı, düşüncelerimi, konuşmalarımı, davranışlarımı değiştiriyordu. Ben değiştikçe çevremdeki insanlar, davranışları, içinde bulunduğum çevre de değişiyordu. Bu konfor alanından çıkmak olsa da değişimin olumlu etkileri öylesine güçlü bir çekime sahipti ki konfor alanından çıkmak, konforlu bir hale gelmişti.

İşte bu hayatın iplerini eline almaktı, bu tam anlamıyla bir başkalaşım, bir metamorfozdu. Sonsuz bir kaynağın ve bilginin kapısını araladığımdan, hiç bitmeyecek bir öğrenme sürecinin çok başlarıydı.”

Bu değişim süreci kozadan kelebeğe geçmek ve tüm kozaların kelebek olmak için var olduğunu farkederek, tüm kozaları kelebek yapma isteği ile doldurdu içimi. Herşeyden önce kendi kanatlarımla uçmamı sağlayan ve bir kozaya kelebek olduğunu nasıl fısıldayacağımı gösteren koçluğa kendim ve tüm evren adına müteşekkirim. Şimdi sıra diğer kozalara fısıldamakta!