Bizler 21. Y.Y. insanları olarak, kendimizi anlamaya, keşfetmeye ve içimizde var olduğuna inandığımız potansiyelleri ortaya çıkarmaya ve geliştirmeye, eski yüzyıllarda olduğundan daha çok adanmış haldeyiz. Ya da öyle görünüyoruz. Ya da bir zamanlar deneyimlediğimiz sonra tarih boyunca bir kenara bıraktığımız hakikatleri bu yüzyılda artık “bilerek” keşfetmeye büyük bir açlık duyuyor ve kendimizle kavuşmaya can atıyoruzdur kim bilir?
Bilim ve teknoloji ilerledikçe, insan, canlılık, evren ve dahası hakkında daha çok şey öğrenip, üzerinde yaşadığımız yuvamız “Dünya’yı” daha çok keşfederek kendimize dışarıdan bakarak gözleme potansiyelimizi daha da geliştiriyoruz.
Dünyaya yeni gelen “yeni neslin” temsilcilerinde ortaya çıkan dikkat çekici gelişimsel farklılıklar da, fiziksel ve bilinçsel evrim yolculuğumuzun ne kadar da hızla sıçramalar yaptığını bize çarpıcı bir biçimde gösteriyor.
Her ne kadar kendimiz, ilişkilerimiz, yaşam süreçlerimiz ve ekosistemlerimiz gittikçe kaotikleşiyor ve “dünya yaşamımızı” kendi ellerimizle tehdit altına alıyor olsak da, insanlık olarak daima bir yerlere doğru evriliyor ve ilerliyoruz; paradoksal bir biçimde…
Bu gelişime alan açan en önemli şeylerden biri ise, binlerce yıl öncesinde insana ve yaşama dair yapılan söylemlerin ve bizatihi insanın kendisinin bilim tarafından bir bir keşfedilmeye çalışılıyor, bilmediğimiz, göremediğimiz şeylerin kanıtlarla bilinebiliyor, görünebiliyor olması. Bir diğer deyişle evrenin, Kozmos’un tüm bilgisini “İNSAN”a cömertçe açıyor olması. Kozmos’un kendisi de artık daha fazla keşfedilmeye can atıyordur, kim bilir?
Uzay Bilimci ve Astronom büyük araştırmacı Carl Sagan’ın ilk olarak 1980’de basılan “Kozmos” isimli kitabı sanırım bugünlerde bu nedenle daha bir önem ve anlam kazanıyor. Çünkü kendisinin deyişiyle;
Şuna inanıyorum ki; geleceğimiz, bir toz zerreciği gibi içinde dolaştığımız Kozmos’u ne denli iyi bileceğimize bağlıdır.
Kitapta, astronomi alanında yapılmış tüm çalışmalar ve katkı sağlamış bilim adamları, kronolojik bir sıra ile ele alındığı için, net bir biçimde anlaşılıyor. Ayrıca, İskenderiye kütüphanesi gibi büyük, değerli bir yapının yakılması sırasında yok olan bilgiler yüzünden, asırlarca geriye gitmemize de değinilmiş.
Carl Sagan kitaptaki son cümleleri ise oldukça düşündürücü;
“Kendisi konusunda bilinçlenmeye başlayan bir Kozmos’un bölgesel temsilcileriyiz. Kökenlerimizi araştırabilmeye başlamışız: Harcında yıldız bulunduranlar yıldızlar hakkında kafa yoruyor; on milyar milyar milyar atomun örgütlenmiş toplulukları atomların evrimini inceliyor, en azından bizim diyarda beliren bilincin buralara gelinceye dek geçtiği uzunca yolu saptamaya çalışıyor. Bizim sadakatimiz türlere ve gezegenedir. Biz yerküremiz adına konuşuyoruz. Varlığımızı sürdürme yükümlülüğümüzse, yalnızca kendimize karşı değil, aynı zamanda Kozmos’a karşıdır da. Yaşam kaynağımız olan o eski ve engin Kozmos’a…
Daha önce okumuş olsanız bile, Kozmos’un en uzak köşelerinden, “soluk mavi bir nokta” olarak görünen sevgili gezegenimiz, yuvamız Dünya’mıza, onun içinde olanlara bitenlere, insanlık tarihinin bir parçası olan “kendinize” ve önümüzde uzanan “İNSALIĞIN GELECEĞİNE”, o geleceği yaratma yetki ve sorumluluğuna sahip bir “İNSAN” gözüyle yeniden bakmak için göz atabilirsiniz.
Sahi… Sizin Kozmos’da iziniz ne?”
Derleyen: Sema K. TEZER
Denge Merkezi Ailesi