Makaleler Öneriler

SORU SORMANIN VE DİNLEMENİN MÜKEMMEL BİRLİKTELİĞİ

Çocukluk çağında öyle sorular sorarız ki, genellikle ucu bucağı olmayan, bazen anlam barındırmayan hatta kimi zaman cevabı bile bulunmayan sorular – uzayın en uzak noktası neresi? veya ışık hızıyla istediğimiz yere gidebilir miyiz? – sormuşuzdur. Buna karşılık aile büyüklerimizin cevap vermediği ya da vermekten sıkıldığı anlarda en sık işittiğimiz kalıplar “nereden bileyim kızım/oğlum, git dersini çalış, nereden aklına geliyor bunlar” vb. cümleler olur.

Ancak yapılan araştırmalar gösteriyor ki çocuklar “Neden” diye sormaya başladıkları andan itibaren, yavaş yavaş duygusal beyin sisteminden üçüncü beyin olarak adlandırılan görsel beyin sistemine geçiş yapmaya başlarlar. Yaşamın ilk on yılında çocuk beyninde milyarlarca bağlantı vardır ve her bir nöron 15.000 kadar farklı nöronla örümcek ağını andıran başka bağlantılar kurabilir. (Shore, 1997 ; Siegel, 1999) Bu bağlantılar kullanıldıkça güçlenir ve artar, “Soru Sormak” da bu güçlenmeyi ve artışı sağlayan en büyük etkenlerden biridir.

Soru sormak sadece çocuklarda değil yetişkinlerde de yeni nöron yolları oluşmasını sağlar. Görsel beyin sisteminde bağlantı kurmayı bekleyen dünyadaki kum taneleri kadar nöron vardır. Güçlü sorularla nöronları harekete geçirme ise Koç’ların görevidir.

Koçluk, insanları odaklı ve derin düşündürerek farkındalıklarını ya da potansiyellerini ortaya çıkarmayı sağlayan sistemler bütünüdür.

Koçluk görüşmelerinde güçlü ve açık uçlu sorular sorarak insanların gözde canlandırmasını, daha derin düşünmesini ve içsel kaynaklarını ortaya çıkarmasını sağlayabiliriz. Güçlü sorular, koçun kendi fikirlerini öne sürmeden veya yönlendirmeden, koçluk alanın kendi doğrularını keşfetmesine ve kendini daha iyi anlamasına imkan sağlar. Canlılar için nefes almak ne kadar önemli ise Koç’un sorduğu sorular da görüşmenin sürdürülebilir olması için o kadar önemlidir. Yanlış veya alakasız sorular koçluk alan kişiyi görüşmeden bir anda koparabilir. Doğru ve yerinde sorular ise kişinin değerlerini keşfetmesine, kendi olma haline taşımasına ve yepyeni bir düşünme biçimine girmesine kapı açar.

Albert Einstein’ın doğru soru sormanın önemi üzerine bir sözü vardır;

“Bir sorunu çözmek için bir saatim olsaydı ve hayatım bu çözüme bağlı olsaydı, ilk 55 dakikayı doğru soruyu sorarak geçirirdim; çünkü doğru soruyu bir kez bilsem, sorunu beş dakikadan daha kısa sürede çözebilirdim.”

Koçluk görüşmelerinde soru sormak kadar “Dinlemek” de büyük önem taşır. Dinleme yetkinliği Uluslararası Koçluk Federasyonu tarafından oluşturulan temel yetkinlik çemberinde de yer almaktadır. Ancak dinlemekle işitmek arasında fark vardır. Basit anlatımı ile işitme, insan vücudundaki milimetre boyutundaki en küçük kemiklerin işlevini yerine getirmesi ise dinleme çok boyutlu bir eylemdir. Yapılan araştırmalara göre bir günde vaktimizin % 70-80’ini iletişim için kullanıyoruz. Bu zamanın % 9’unu yazmak, % 16’sını okumak, % 30’unu konuşmak ve % 45’ini de dinlemek için kullanıyoruz. Ancak dinlediklerimizin de % 70-90’ını yanlış anlıyor, değiştiriyor veya yanlış yorumluyoruz.

Dinlemek, tüm yaşamımız boyunca etkili iletişim seviyemizi belirleyen en önemli unsurlardan biridir. İnsanların çoğu zaman istediği tek şey odaklı dinlenilmektir.

“Konuşmak bir ihtiyaç ise, dinlemek bir sanattır.” Goethe

Koçluk görüşmesinde, aktif bir dinleme ile sormayı hedeflediğimiz güçlü sorulara kolaylıkla ulaşabiliriz. Kişinin anlattığı her cümleyi yargılamadan, eleştirmeden ve engellemeden etkin bir şekilde dinleriz. Dinlerken iki kulağımızdan giren sesleri sadece zihnimizle duyuyorsak bu etkin bir dinleme olmaz. Koç olarak kişinin içsel değişimlerini, tam ve bütün olduğunu, farkındalıklarını ve özgünlüğünü fark ederek anda/odakta kalırsak, derin düşündüren güçlü sorular şapkadan tavşan çıkar gibi kendiliğinden ortaya çıkar.

Burada “Anda Kalmak” kavramından bahsetmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bir çizgi olduğunu, solunda geçmiş sağında ise gelecek olduğunu hayal edelim. Çizginin ortasındaki geniş bölüm de şimdiki an olsun. Sol taraftaki geçmiş, artık bitmiş, yaşanmış ve kapanmış durumda. Gelecek ise henüz yazılmadı, kurgulanmadı ve yaşanmadı. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz an, tek gerçek olan şey. İşte “Anda Kalmak” dediğimiz şey, şu anda, şu zaman diliminin içerisinde her ne varsa, acısıyla tatlısıyla, hoşumuza gidenle gitmeyenle, bütün bunları görerek fark ederek yaşamak, hayatla birlikte akmak demektir. (https://www.ranaberi.com/anda-kalmak-rana-beri)

Anda kalarak dinlemek, kimi zaman anlamlı bir sessizlik içerir. Koçluk alan kişinin konuşmadığı, derin bir düşünme çemberine girdiği anlarda bildiği her şeyi yeniden gözden geçirdiğini, daha derine baktığını veya yeni farkındalıklar yaşamaya başladığını gözlemleyebiliriz. Burada Koç olarak görevimiz kişiye konfor alanı sağlayarak anlamlı sessizliği korumaktır.

Derin Dinleme ile Güçlü Soruların Cazibesi

Soru sormak ve dinlemek koçluk görüşmelerinin en önemli unsurlarındandır. Hiçbiri tek başına işe yaramamakla beraber suyun bileşimi olan hidrojen ve oksijenin bir araya gelmesi gibi dengeli bir buluşma ile kişinin kendini keşfetmesi beklenen bir olgudur.

Bütünsel, durumsal ve biçimsel dinleme düzeyi (3.düzey) ile kişinin ruh halinin, tonlamalarının, enerjisinin ve satır aralarının farkında olarak geri besleme yapmak görüşmenin uyumlu bir şekilde ilerlemesini sağlar. Koç ile koçluk alan kişi arasındaki uyum masa ile sandalye arasındaki uyuma benzer. Masa ve sandalyenin boyutu, kullanılan malzeme kalitesi, ergonomik oluşu ve rengi uyumlu değil ise amaca hizmet etmez aksine kişide rahatsızlık yaratır. Aynı şekilde koçluk sürecindeki uyumsuzluk koçun ve koçluk alan kişinin yürüdüğü yolda büyük bir engel olarak karşılarına çıkacaktır.

Koçluk alan kişi görüşme esnasında “değerlerinden” bahsetmeye başlamışsa çoğunlukla uyum sağlanmış, güven ortamı oluşmuş demektir. Çünkü değerler, belirli bir sonucu elde etmek için izlenecek yol konusunda en derinde yatan inançlardır. Görüşme esnasında değerleri aydınlatmak, koçluk alan kişinin kendi yaşamında yaptıklarına ilişkin farkındalığını destekler.

Özetle; Koçluk tanımını yaparken en önemli parçanın “İNSAN” olduğunun farkında olup, “İNSAN” ı odağımıza koyarak, amacımızın derin dinleme ile güçlü sorular sorarak bireyin içindeki dehayı uyandırmak ve onu onore etmek olduğunu
unutmamalıyız.

Bir kişi benim karşıma geldiğinde, benim için dünyadaki en önemli insan o olur.

Milton Erickson

 

Yazan: Profesyonel Erickson Koçu / Tülin Dipçin