Eğitimin ilk modülü, hatta sanırım daha ilk saatleriydi. Dr. Zerrin Başer şöyle dedi “Bu modülün sonunda herkes yapılandırılmış bir koçluk görüşmesi yapmış olacak.” Duyduğumda çok iddialı bulmuştum. Çünkü sadece yapabilecek olmaktan bahsetmiyordu, kastettiği gerçekten deneyimlemiş olmaktı. Kendinden emindi, o an için anlamlandıramamıştım ama ses tonu bana içimdeki gücü hissettirmişti. Çok da şaşkındım, beni tanımayan biri neyi yapıp yapamayacağımı nasıl bilebilirdi?
Bir yandan da hayallere dalmıştım bile; -Koçluk yaparken nasıl görünürüm? -Ne hissederim?
-Nasıl konuşurum?
. . .
Benim zihnimde bunlar uçuşurken duyduğum bir cümleyle yine derinden etkilenmiştim. Milton Erickson prensipleri der ki: “Kişi herhangi bir şeyi başarması için gereken tüm iç kaynaklara sahiptir.” Artık o iddialı dediğim cümle anlamlanmıştı. Tam da bu yüzden ben daha yapıp yapamayacağımı bilmeden o bilebiliyordu dedim kendime ve tüm bunların birbiriyle bağlantısını kurabilmek sihir gibi gelmişti.
Sonra bir prensip daha “Her insan o an bildiğinin en iyisini yapar.” O kadar derin ki içinde kayboldum. Sanırım bu prensip bana, insan doğasının kusurlu güzelliği hakkında güçlü bir anlayış kazandırdı. Beni yargılamanın, eleştirmenin bir adım ötesine taşıdı; içimde derin bir huzur yaratan yeni bir bakış açısıyla tanıştım. Peki “Huzur” bana neden bu kadar iyi gelmişti? Bunu da üçüncü modülde kendi değerlerimi keşfetme yolculuğumda anlayacaktım.
Ve diğer prensipler,
Her insan TAM’dır.
Her davranışın altında pozitif bir niyet vardır. Değişim her an kaçınılmazdır.
Her biri zihnimde yepyeni yollar açıyordu. Tıpkı bir ormanda yeni patikaların oluşması gibi, nöronlarım arasında da yeni bağlantılar kuruluyordu. Bu bağlantıların zihnimi daha yaratıcı ve esnek hale getirdiğini; beynimde yeni bilgi ve becerilerin filizlenmesine olanak sağladığını öğrenmek, beni sonsuz bir keşif yolculuğuna çıkardı ve bu yolculukta her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. Öğrendikçe kendimi daha iyi tanıdığımı, kendime daha yakın hissettiğimi fark ediyor ve potansiyelimin sınırlarını zorluyorum, tıpkı bir kelebeğin kozasından çıkması gibi…
Koçluk, insanları odaklı ve derin düşündürerek farkındalıklarını ya da potansiyellerini ortaya çıkarmayı sağlayan sistemler bütünüdür. Derin düşünme, anlamlı sessizlik ve güçlü sorularsa bu sistemin en temel yapıtaşlarıdır.
Derin düşünme, sadece zihnimizi değil ruhumuzu da besleyen bir yolculuk ve bu yolculuk ancak güçlü sorularla tetiklenmiş bir zihni anlamlı sessizlik içerisinde bırakabildiğimizde gerçekleşebilir. Derin düşünmeyi toprağa düşen bir tohumun ağaca dönüşmesi sürecine benzetirsek, anlamlı sessizlik bu tohumun filizlenmesini sağlar, güçlü sorular ise ağacın gökyüzüne uzamasını destekler.
Ben de eğitimin ilk anından itibaren, öğrendiklerimden yola çıkarak kendime sorduğum sorularla yolculuğumun başladığını hissetmiştim. Eğitim, her adımında kendimi keşfetmeme vesile olan bir koçluk seansına dönüşmüştü sanki. Gelecekteki “Ben”e ışık tutuyordum… Değişim-dönüşüm gerçekten kaçınılmazdı…
Kendime dışarıdan baktığımda, daha kapsayıcı belki daha anlayışlı, bütünü daha iyi görebilen birine dönüştüğümü, yetkinliklerimin güçlendiğini fark ediyorum. Bununla birlikte önceleri, konuşma ihtiyacı duyarak iletişim kurmaya çalışırken şimdi dinlemenin gücünün farkındalığıyla anda kalabiliyorum. Sessizlik artık korktuğum bir boşluk değil, yeni fikirlerin yeşerdiği bir bahçe benim için.
Bana göre koçluk iki yönlü bir gelişim süreci, bu yolculukta hem müşterilerimin gelişimine hem de kendi gelişimime tanıklık ediyorum. Herakleitos’un dediği gibi “Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın.” Her an her şey akıp gidiyor ve ben de bu akışın bir parçası olarak sürekli değişiyor, dönüşüyorum. Bu değişimin hayatımın her alanını destekleyeceğini de biliyorum. Çünkü koçluk, hayatın tüm sahnelerine sızabilir. Koçvari bir eğitmen, ebeveyn, eş, lider… hepsi mümkün.
Profesyonel Erickson Koçu – Bengü Özgüler