Eskinin yıkıldığı, yeninin henüz kurulamadığı bir dönemdeyiz. Bağlantısallık bilimi ve Yaşamdaşlık kültürü; bilimsel temele dayanan, matematiği olan bu yeni yaşam modeli, insan canlısı için daha iyi bir yaşam kurgulama alternatifi olabilir. Ben bilim temelli bir görüşle bunu anlatmaya çalışıyorum. Çünkü nöronlar ve beyin bunu çok iyi anlatıyor. Prof. Dr. Türker Kılıç1
Refik Anadol – https://refikanadol.com/works/
YAŞAM; İPLERİN YARATTIĞI RASTLANTISAL “SÜRPRİZ” DESENLER Mİ? YOKSA DÜŞLEDİĞİMİZ DESENLERİ YARATABİLMEK İÇİN BİRBİRİNE BAĞLADIĞIMIZ İPLER MİDİR? YA DA İPLERLE DESENLER ARASINDA NASIL BİR İLİŞKİ KURMAMIZI BEKLİYOR BİZDEN YAŞAM?
Biraz ikilemli, biraz da metaforik bir soru sorduğumun farkındayım. Hangi iplerden, hangi desenlerden bahsettiğimi soruyor olabilirsiniz. Belki de zihninizde birtakım görüntüler belirlemeye başlamış ve beyniniz çağrışımlarla bu soruyla “bağlantılı” içerikleri imge ekranınıza yansıtıyor da olabilir. Bir yandan da içinde bir tutam gizem barındıran bu soru “merak” duygunuzu tetiklemiş ve bir yanıt bulmaktan çok sorduğum bu soruyla nöronlarınız arasındaki ışık iplikleri daha başka sorulara bağlanıyor da olabilir; tıpkı medya sanatçısı ve tasarımcı Refik Anadol’un2 mimariyi ve medya sanatlarını yapay zekayla buluşturan, yaşayan birer organizma biçimli tasarımlarında olduğu gibi.
DÜNYA OYUNU
İpler ve desenler dünyasına dair bugünlerdeki merakımın ilk tetikleyicisi, bu yıl Tayland Khao Lak’da gerçekleşen, Erickson Türkiye ekibinin bir üyesi olarak konferans sürecinin görsel özetini (Graphic Recording) yapmak üzere katılım imkânı bulduğum; Erickson Coaching International – Uluslararası “World Game – Dünya Oyunu” konferansı ve felsefesi oldu.3
Dünya Oyunu konferansları fikri, okulumuzun kurucusu Marilyn Atkinson tarafından “Her seferinde bir konuşmayla dünyayı değiştiriyoruz.” misyonundan hareketle 2011’de ortaya çıkmış ve neredeyse her yıl yerel ve global düzeyde, koçları ve bu fikre inananları, yani bir çeşit dünya oyuncularını bir araya getirerek, insanlığın bilinçlilik yolculuğuna ve gezegenimize hizmet edecek çözüm odaklı projeler üretmeyi amaç edinmektedir.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden yaklaşık 80 profesyonel koç işte bu amaçla mayısta Tayland’da bir araya geldi. Bizi görünmez iplerle birbirimize, toplumumuza, gezegenimize, doğaya ve yaşama bağlayan fikirler ve somut projeler üretti. Bu bağların oluşturduğu desenleri görebilmek üzere birbirinden ilham aldı. Birbirini yüreklendirdi.
Orada deneyimlediklerimiz tıpkı Prof. Dr. Türker Kılıç’ın şu sözlerinin canlı örneği gibiydi;
Bağlantısal bütünsellik bilimine göre esas olan parçalar değil, parçaların birbiri ile olan ilişkisidir. Beyinde düşünce, nöronların tek tek kendisiyle değil, bunların birbiriyle olan ilişkisi neticesinde oluşan desenlerle oluşuyor. Yani bu anlayışa göre aslında insanlar birbirini yaratıyor. Bu nedenle her şey içinde olduğu ağ ile anlamlı. 4
Bu sözlerle şunu fark ediyorum ki; bireyselliğimiz çok önemli olmakla birlikte, bundan daha da önemlisi bir arada olarak bilinçli bir farkındalıkla yarattığımız ilişkiler, topluluklar ve ağlar. Çünkü bireysel düşünce ve davranışlarımızın anlamı ancak içinde olduğumuz “ağ” (topluluk, aile, toplum, ilişki deseni…) ile anlam kazanıyor ve o ağ içinde birbirimizin yaratanı oluyoruz.
Dolayısıyla, hepimiz aslında yaşam ağının evlatları (parçaları) olarak “Dünya Oyununun” da birer oyuncularıyız. Ortada bir oyundan söz ettiğimize göre çok merak ediyorum; bu oyunun amacı nedir, sonunda ne olacak, neye hizmet edecek, kim kazanacak? Bu ve benzeri soruların yanıtları belli mi, yoksa rastlantısallık sonucu gelişecek tesadüflerin bir dizilimi mi, kim bilir?
MERAK:
İfade etme heyecanı duyduğum sorularımı, fark edişlerimi ve öz çıkarımlarımı daha fazla açmadan önce yine değerli Prof. Dr. Türker Kılıç’ın sözlerinin temeline oturtmak isterim;
Merak etmeyi tek cümleyle açıkla deselerdi, merak etmek soru sormak derdim. Soru sormak biraz da sezgisel ve farkındalık öncelikli (dilden bir ölçüde bağımsız) zihin ağının, bu bağlantısallığı bir sebep-sonuç ilişkisi olarak dile dökmesidir… Merak etmek zihnin merak edilen alandaki yaşam gerçekliğinin zihin modelini oluşturmak arzusudur… Anlamaktan ve bilmekten doğan sevinç, yaşam ağı içinde “eskisinden” daha özgür olmanın oluşturduğu, öz-yaratım sürecinin yeni yaşantılar üretebilmesi sonucunda ortaya çıkar. Bu zihinsel varoluş merak sürecinin kendisidir. Nakamura ve Csikszentmihalyi, bu meraklanma ve sonucunda yeni bir zihinsel model oluşturma sürecini flow=akış olarak tanımlar. 5
BAĞLANTISALLIK ve ARDINDAKİ MATEMATİK
Fatih Altaylı’nın Teke Tek Bilim programında aşağıdaki fotoğrafı göstererek “Sizce bu insanlar tesadüfen mi bir araya geldi?” diye soruyor Türker Hoca ve devam ediyor;
1927 Solvay Konferansı
…Bu matematik, insanın kendisini enformasyon okyanusunda ayrı bir ada değil, onunla bütünleşen, onunla var olan bir varoluş biçimi, bir damla olduğunu anlatıyor. Senin de yapıtaşın enformasyon, yaşamın da enformasyon. Yani sen yaşamdan ayrı ve farklı değilsin!
Bağlantısallık tesadüf değildir, arkasında bir matematik vardır. Beyindeki 86 milyar nöronun birbirleri arasında oluşturdukları bağlantısallık desenlerinin matematiğini çözersek, düşünce nedir, yaratıcılık nedir, bu (yukarıdaki resimdeki) insanlar nasıl bir araya gelip birbirini yaratıyor, yaşam nedir? gibi soruların yanıtlarını bulabiliriz.
“Dünya Oyunu” deneyiminden aldığım ilhamla yeniden ve daha derinden bağlandığım “Bağlantısallık Bilimi ve Yaşamdaşlık Kültürü” anlayışı ve bu anlayışın ortaya çıkardığı merak ve sorularımın doğrudan bağlandığı bir diğer durak, KOÇLUK oldu. İnsani gelişim, koçluk ve yaşama dair yüzlerce konuda her zaman bana ilham olan kıymetli öğretmenim Dr. Zerrin Başer, MCC’nin şu sözleri aslında bu bağlantıyı çok anlamlı kılıyor;
Koçluk güçlü sorularla kişide derin düşünceyi harekete geçirerek, yeni nörolojik yol oluşumunu desteklemektir. Bunun anlamı; “yeni sentezi” ortaya çıkarmak üzere kişinin öz-yaratımına alan açmaktır. 8
Dolayısı ile Koçluk görüşmelerinde açtığımız nötr, esnek, boş ve sınırsız alanda koçluk yaptığımız kişinin merakını tetikleyerek, içinde bulunduğu ve kendisini de kapsayan “ağ” katmanlarını, kendi düşünce, duygu ve davranış desenlerinin arkasındaki “matematiği” ve bu ağlarla olan ilişkisini keşfetmelerine şahitlik ediyoruz. Bu şahitlik kişinin “ne istediğine ve ona nasıl ulaşacağına dair bütüncül bir bakış açısına, dolayısı ile öz-yaratımına alan açıyor.
Koçluk yaptığımız her kişinin “Ben kimim? Yaşamımda neye ulaşmak istiyorum? Önceliklerim, değerlerim neler? Yaşamımın anlamı nedir? Bu isteklerime nasıl ulaşabilirim? Hangi alanlarda dönüşmeye, değişmeye ihtiyacım var? Yaşamımın büyük resminde ne var? Ne tür bir ilişki ağı içindeyim? Bu ağda benim bireysel olarak rolüm nedir? gibi sonsuz sayıda çoğaltabileceğimiz soruları merak etmesi ve yanıtlarına ulaşmaya çalışma yolculuğu sadece kendisini değil, kendisini de kapsayan yaşam ağlarını etkiliyor ve kaçınılmaz bir biçimde dönüştürüyor. Dr. Galdys Mccarey’in İyi Yaşanmış Bir Hayat adlı kitabında dediği gibi; kişinin “öz-suyunu” bulma ve yaşama arayışımıza doğrudan hizmet ediyor.
Öz-suyu bizim yaşama sebebimizdir. Burada olmamızın bir sebebi var. Her birimiz eşsiz yeteneklerimizle bağlantı kurmak için buradayız. Hayatta olma arzumuzu harekete geçiren şey bu. Asıl mesele bu bağlantıya ulaşmak değildir. Arayış çok daha önemlidir. Öz-suyumuzu bulma süreci bizi hayatta tutar. 9
KENDİ ORMANIMIZDA YALNIZ DEĞİLİZ.
İnsan canlıları olarak kendi ormanımızdaki öz-suyumuzla ne kadar bağlantı kurarsak, aynı ormandaki diğer varlıklarla da o kadar derin, köklü, doğal ve özgün bağlar kurabiliyor ve Türker Hoca’nın dediği gibi, “birbirimizin de yaratanı” olabiliyoruz. Tıpkı kıymetli usta Nazım Hikmet’in dizelerinde söze döktüğü gibi;
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” Nazım Hikmet
Özüme dokunan bu dizelerin ardındaki bilimi ise “Ağaçların Gizli Yaşamı” isimli kitaptaki şu bölüm çok anlamlı kılıyor;
Aynı orman içindeki ağaçlar, köklerinde yaşayan bir mantar türü aracılığı ile birbirleriyle bir çeşit dil konuşabiliyor ve kendi aralarında besin ve bilgi aktarımında bulunabiliyorlar. Ağaçlar zayıf ve güçlü taraflarını kendi aralarında eşitliyorlar. Bu dengeleme yeraltında köklerde meydana geliyor. Bu biraz da toplumdaki herhangi bir bireyin diğerlerinden geride kalmamasını sağlayan sosyal yardım sistemlerine benziyor. Ağaçların bu kadar sosyal varlıklar olmasının nedeni, tıpkı insan topluluklarında olanla aynı; çünkü birlikte çalışmanın faydaları var. Bir ağaç tek başına orman olmadığı gibi yine tek başına istikrarlı yerel bir iklim de oluşturamaz. Bu nedenle de her ağaç topluluk için önemli ve mümkün olduğunca hayatta tutulmaya da değerdir. 10
Düşünsenize, biz de 86 milyar nöron ve 40 trilyon hücre topluluğunun oluşturduğu bir organizma olarak ne kompleks bir yaşam modelinin prototipiyiz, tıpkı ağaçların bu eşsiz etkileşim ve iletişim ağı ve diğer tüm bilgi işleyen organizma ve sistemler gibi.
3-4 ay içinde insan bedeninin neredeyse tamamı hücresel düzeyde moleküler olarak yenileniyor. Ancak hücreler arası etkileşim, desenler, hatıralar, deneyimler aynen varlığını sürdürüyor. Yani sürdürülebilir olan aslında atomlar/hücreler değil, onlar arasındaki etkileşim ağı. Prof. Dr. Türker Kılıç 11
Bu bütünsel perspektiften bakınca tüm diğer yaşam modelleri de (karıncalar, arılar, kuşlar, ağaçlar, taşlar, kayalar…) bu etkileşim ağının birer parçası ve insan yaşamın diğer oluşumlarından, diğer değişle yaşamın kendisinden ayrı bir varlık değil. Daha önemli, öncelikli ya da ayrıcalıklı da değil.
Dolayısı ile insan olma değerini, kendimizi yaşamın diğer formlarından ayrıştırıp önceleyerek ifade etmeyi bize alıştıran eski düzlemsel dünya görüşünün yerine, yaşamın etkileşim ağları içindeki kendimizi ve yerimizi anlayarak tüm yaşamı onurlandırmayı ve kapsamayı sağlayan bağlantısal ve bütünsel bir dünya görüşüne doğru kaçınılmaz bir biçimde geçiş yapmak durumundayız.
Koçluk ise güçlü sorularla merakımızı besleyen ve bu yeni düzleme sadece geçmeyi değil, onu yaratmayı da sağlayacak olan en sağlam köprülerden biri. O zaman haydi gelin soru sormaya başlamışken devam edelim;
İplerle desenler arasındaki, yani kendimizle yaşam arasındaki ilişkiyi çözmeye ya da yaratmaya başladığımızda oluşacak yeni dünya acaba neye benzeyecek ya da neye benzetmesini isteriz?
Bu iplerle nasıl bir geleceğe doğru köprü olmak istiyoruz?
Bu yeni paradigmanın yaşam formunu hangi nitelikte ve nasıl birlikte oluşturacağız?
Yazar ve akademisyen Bruce Lipton’ın İnancın Biyolojisi12 kitabında açıkladığı; inançlarımızın yaklaşık 40 trilyonluk hücre bütünlüğümüz, yani bedenimiz, yani yaşam ağımız üzerindeki doğrudan etkisinden hareketle hangi inançlarımızı artık yeni ve destekleyici olanlara yer açarak eski dünyada bırakmak bu öz-yaratım sürecinin mayası olacak?
KAYNAKÇA:
- İnsan beyninin sınırları? / Prof. Dr. Türker Kılıç & Fatih Altaylı – Teke Tek Bilim, https://youtu.be/jUZvlU1It5U?si=D56-M6GJ9NArJ1l3
- Refik Anadol, Architecting the Metaverse, https://refikanadol.com/works/
- https://www.erickson.edu/the-world-game
- Dr. Türker Kılıç, Yeni Bilim Bağlantısallık Yeni Kültür Yaşamdaşlık, İstanbul, 2021
- Dr. Türker Kılıç, Yeni Bilim Bağlantısallık Yeni Kültür Yaşamdaşlık, İstanbul, 2021
- https://en.wikipedia.org/wiki/Connectome
- Peter Wohlleben, Ağaçların Gizli Yaşamı, İstanbul, Kasım 2019
- Zerrin Başer, MCC, Erickson Coaching International-Koçluğun Sanatı ve Bilimi Sertifika Programı http://www.dengemerkezi.com/ekibimiz/dr-zerrin-baser-mcc
- https://www.ericksontr.com/hakkimizda/
- Gladys MacGarey, İyi Yaşanmış Bir Hayat, 2023
- Peter Wohlleben, Ağaçların Gizli Yaşamı, İstanbul, Kasım 2019
- İnsan beyninin sınırları? / Prof. Dr. Türker Kılıç & Fatih Altaylı – Teke Tek Bilim https://youtu.be/jUZvlU1It5U?si=D56-M6GJ9NArJ1l3
- Bruce Lipton, İnancın Biyolojisi, Ocak 2007
YAZAN : Sema K. Tezer, PCC