Makaleler Öneriler

ŞÖVALYENİN KIZI

1500’lü yıllarda kraliyet sahibi güçlü bir şövalyenin ‘tek kızı’ yani bu kraliyetin tek prensesi varmış. Bu prenses hem çok güzel, hem çok akıllı, hem de aklıyla kazandıkları ve kraliyetin sağladıklarıyla çok güçlüymüş. Kararlı, bastığı yeri titreten bu prensesin parmağını şaklatması tüm isteklerinin gerçekleşmesi için yeterliymiş. Sahip olduğu güç, akıl, güzellik ve aldığı eğitimler onun bu kraliyeti layıkıyla yönetmesi ve hayallerine kavuşması için yeterliymiş.

Bir gün bu prenses büyümüş ve kraliyet kuralları gereği tahta geçmeden önce başka kraliyetlere gitmesi ve varlığını orada sürdürmesi gerekiyormuş. Tabi gözü kara ve tutkulu bu prenses bir kere bile düşünmeden bu şartı sağlayabilmek için başka bir kraliyete gitmiş.

Bu yeni kraliyette herkes herkese bir şeyler öğretiyormuş. Bu kraliyet prensesimizin küçük prens ve prenseslerin geleceklerini şekillendirmeye çalışırken, tutkusunu, kalbini ve bilgisini sonuna kadar kullandığı, keyifli bir yermiş. Burada da eskisi gibi dik başlı, dediğim dedik olan prenses, bu eğitim-öğretim ağırlıklı kraliyette varlığını sürdürürken sürekli hatalar(!) yapıyormuş. Bu yüzden de alışık olmadığı bir durumla cezalandırılmayla karşı karşıya kalıyormuş. Bu keyif aldığı kraliyette aldığı cezalar onu tüketmeye başlamış. Prensesimiz kendi dilinde bu cezalara karşı çıkmış, yolundan ayrılmak istememiş fakat bir gün pes etmek zorunda kalmış ve bu kraliyetten kaçmış.

Kendi kraliyetine sadece tahta çıkmak için dönebileceğinden çok emin olan prenses, kendine yeni bir kraliyet aramaya başlamış ve günler sonra bulmuş. Bu kraliyetin bir önceki kraliyetten farkı buradaki kişilerin kıyafetleriymiş ve burada gelecek yolunu seçmiş prens ve prenseslerle birlikte, gelecek için formüller bulmaya çalışıyor, deneyler yapıyormuş. Ya da prenses öyle sanıyormuş! Çünkü kalbinde gelecek olan prensesimiz, burada da yaptığı her hata(!) için cezalar almaya başlamış. Bu sefer bir önceki kraliyetten öğrendiği üzere cezalara karşı çıkmamış ve nihai hedefi için bu kraliyetten kaçmış.

Yeniden sıfırdan başlamayı göze alan prenses, yepyeni bir kraliyet bulmuş. Bu kraliyette de diğer kraliyetler gibi herkes herkese bir şeyler öğretiyormuş, fakat buradaki insanlar bunu yaparken şık takım elbiseler giyiniyor, iyi görünüyor ve alışılmışın dışında bir dil kullanıyorlarmış. Farklı eyaletlerden oluşan bu kraliyette yaş ortalaması da diğer iki kraliyete kıyasla yüksekmiş. Her zaman herkesin konuştuğu, herkesin her şey için bir şeyler söylediği ama hiçbir yere ulaşılmayan bu kraliyettin, küçük bir eyaletinde kendine yer bulan tutkulu, dik başlı, gözü kara prenses, yine başını eğmeyerek, kararlı bir şekilde cezalara karşı çıkmış. Bu sefer bulunduğu eyaletten kovulmuş.

Kovulmak bu prensese biraz ağır gelse de bu kraliyette onun değerleriyle örtüşen bir şeyler olduğunu fark etmiş ve nihai hedefini tekrar hatırlayarak bu kraliyette yeni bir eyalette şansını denemeye karar vermiş. Bilgili, donanımlı, yetenekli, güçlü, tutkulu ve artık tecrübeli olan bu prenses bunun üstesinden gelebileceğine inanmış ve bazı konularda değişmesi gerektiğinin farkına varmış. İlk işi buranın ve diğer kraliyetlerin, babasının kral olduğu kraliyet olmadığını ve kendisinin de buraların prensesi olmadığını kabul etmek(*) olmuş. Burada uzun soluklu dediğim dedikler, ben bilirimler, ben istedim sen kimsinler yok. Yani kendi kraliyetinde sahip olduğu hiçbir şey yokmuş. Birde üstüne her kraliyetin kendi kuralları, görülmez duvarları, aşılmaz (sandığı) engelleri varmış.

Bu kabulden ve farkındalıktan sonra herkes ve her şeyin değiştiğini gören prenses bu mevcut kraliyetin tüm kurallarını en iyi şekilde öğrenmeye, bu kraliyetin en iyisi olmaya ve hayalini kurduğu tahta çıkmaya karar vermiş.

Kendine bu kraliyette yeni bir eyalet bulan prenses, kararlıkla kendi yolunda ilerlerken, bir şeylerin yolunda gitmediğini kendi olamadığını fark etmiş. Bu konuda isyan ederken bir bilge(*) ile karşılaşmış. Prenses ilk defa neler yaşadığını bu bilgeye anlatmış.

Onu şefkatle dinleyen bilge ‘Tüm bu yaşanılanlar içinde bir tek şey dışında hiçbir şeyi, hiç kimseyi değiştiremezsin, o da sensin’ demiş.

Bu prensesin hayatında dinlediği ilk öğüt olmuş. Belli aralıklarla bilge ile buluşan, prenses hayatını yoluna koymaya başladıkça keyiflenmiş. Prenses bu eyalette devam ederken birden bilgesini kaybetmiş.

Koskoca kraliyetin prensesi hayatında ilk defa birinden yardım almış, ilk defa birini dinlemiş ve bu kadar inanmıştı. Kendi kendine, ona bu kadar destek olan bilgesi olmadan nasıl yaşayacağını düşünürken, bilgenin ona öğrettikleriyle oluşturduğu kendi tarzında bu eyaletteki varlığını başarıyla sürdürmüş. Bu deneyim ona kaçmayı değil aşmayı, direnmeyi değil esnemeyi, bağırmayı değil duyurmayı, savaşmayı değil uzlaşmayı öğretmiş.

Bir önceki eyaletten kovulması nedeniyle incinen gururunu onaran prenses elde ettiği başarılarla farklı eyaletlerin dikkatini çekmeye başlamış. Bu noktada farklı eyaletlerde olmanın ona daha fazla şey katacağını düşünerek, gelen tekliflerden bir tanesini kabul etmiş. Edindiği, öğrendiği her şeyi geliştireceği farklı kurallara sahip bu eyalette çalışırken birden yeniden bocalamaya başlamış. Kendi kendine çözümler ararken yoluna tecrübeli bambaşka biri (*) çıkmış. Bu da bilge gibiymiş ama ondan farklı olarak çokça soru soruyor, asla ne yapması gerektiğini söylemiyormuş. Prenses onunla olan her buluşmasında sinirlense de, bir sonraki buluşmayı iple çekiyormuş.

Zamanlar zamanları kovalamış ve prenses bu tecrübeli bilge ile arkadaşlığından çokça keyif almış ve çok şey deneyimlemiş. İhtiyacı olan her şeyi kendinde bulmaktan da çok tatminmiş.

İlk bilgesinden aldığı ‘‘tüm bu yaşanılanlar içinde bir tek şey dışında hiçbir şeyi, hiç kimseyi değiştiremezsin, o da sensin’ öğüdüyle, tecrübeli bilgenin aradığı her sorunun cevabını kendinde buldurmasını sağlaması, prensesin

‘Her insan tam ve bütündür.’ Milton Erickson

inancına sahip olmasını sağlamış.

Yıllar sonra yolun başındaki hedefini hatırlayan bu yeni (*) prenses varlığını sürdürdüğü kraliyette kendine odaklanarak aşamayacağı engel olmadığını görmüş ve bu kraliyette kendi eyaletini kurmuş.

Evet bu prenses BENİM.  Bahsettiğim kraliyet prensesler gibi büyütüldüğüm baba ocağı. Kendimi kanıtlamak ve hayatımı devam ettirmek için denediğim tüm sektörler ise diğer kraliyetler. Son kraliyetim hepinizin aklına geldiği gibi ‘kurumsal hayat’  ve eyaletler ise bu hayatın içindeki şirketler. Bilgeler mi? İlki bana sadece değişimi kendinden başka kimsede değişim yapamayacağımı öğreten bir mentör, ikincisi ise bu değişimi nasıl yapacağımı bana bulduran, kendi kendime sürdürülebilir olmamı sağlayan, hedefime hayallerime kavuşmam için gerekli olan tüm kaynağın bende var olduğunu farkettiren Koç’um . Şu anda keyifle, mutlulukla çalıştığım ve kendi değerlerimi bulduğum yerdeyim.

Ben de herkes gibi prensesi olduğum dünyadan, iş dünyasına geçtiğimde çok bocaladım. Babasının kızı olan ben, bu tecrübeyle her şeyi değiştirebileceğime inandım. Fakat herkesin prens ya da prensesi olduğu dünyadan ayrılıp, iş dünyasında kral ve kraliçe haline geldiği gerçeğini atladım. Çok zordu kendi kuralları olan bu iş dünyasında, kendi kurallarım ve tecrübelerimle, yeterli sandığım kendimle başkalarını, sistemleri değiştirmeye çalışmak. Çok düştüm, çok kalktım. Kendi kaynağımı keşfedene, buraya odaklanana kadar da bu inancım bakiydi. Yani duvarlar ve engeller bu hikayede yazdığı gibi iş dünyasına ait değildi, bizzat bana aitti. Karşıma çıktığını söylediğim her engel aslında benim içimde fokurdayan, gün yüzüne çıkmak için can atan ve bunun için benim tarafımdan farkedilmeyi bekleyen benim kaynağımdı.

Şimdi şu anda hala bir koç ile içimdeki kaynağın sesini duymaya çalışıyor, aldığım eğitimle başka prens ya da prenseslerin kaynaklarına ulaşmaları için yol arkadaşlığı ediyorum. Bu inanılmaz bir keyif.

Ben 15 yıllık mesleki hayatımda bir kere kaynağımın bana duvarlarım ardından kısık bir sesle gönderdiği mesajı duymayı seçtim. Sonra bu keşif dolu, keyifli serüven başladı. Öyle güzel yerlere evrildi ki anlatamam.

Size bir sır vereceğim; bu serüven asla bitmiyor… Fakat siz sahip olduğunuz kaynağı gördükçe, duydukça hiç bitsin istemiyorsunuz.

Yazan: Profesyonel Erickson Koçu / Zehra Betül Şahin