Makaleler Öneriler

EN İÇERİ YOLCULUK

Yazan: Kübra Yiğitbaşı/Profesyonel Erickson Koçu

Her yolculuk bir gizem barındırır. Hangi kapılar açılacak, nereye varılacak varıldığında bize neler hissettirecek bilinmez… Bilinmeyen ise hep bir merak uyandırır bizde. Heyecanlandırır, hayaller kurdurur, en çokta bilinmeyene ulaşma hissi uyandırır. Tam da bu duyguları ruhumda, bedenimde kısacası tüm varlığımda hissederken başladı benim yolculuğum…

İnanın o yolculuğa çıkarken dünyanın en keyifli, en uzun, en derin ve hiç bitmeyen yolu olduğunun farkında bile değildim.  Bu yolculukta her seferinde insanı tanımanın, gücünün farkına varabilmenin keyfini yaşadım. Hem yolcuydum hem yol arkadaşı… Yol arkadaşı olmanın hazzı tarifsizdi. Hiç tanımadığım, bilmediğim insanların hayatlarına dokunmak, anın içine girip onları dinlemek eşsiz deneyimler katıyordu yolculuğuma.

Sonu gelmeyecek,  dünyanın en keyifli yolculuğunda hangi ülkeleri gezdiğimi sorarsanız yazıma devam eder, sizleri bu yolculuğumda yol arkadaşım olmaya davet ederim.

Farkındalık ülkesine gittim önce;  bu ülkede kendimi keşfetmeye başladım, her şeyi yapabilecek o muhteşem kaynağımı deneyimledim. Sorular vardı her caddesinde. Yolculuğumun başında  ‘Ne istiyorsun?’ caddesi dikkatimi çekmişti. Başladım yüreğimin en derinliklerinde olan isteklerimi sıralamaya. Yol arkadaşlarım olsun istiyordum, herkese ne kadar derin ve muhteşem olduğunu anlatmak istiyordum. Gülmeyi unutan kalplere yeniden gülmeyi hatırlatmak istiyordum. Dünyayı değiştirebilecek içsel kaynaklarına inanmaları ve ulaşmaları için cesaret vermek istiyordum. Dünyaya farklı bakış açılarıyla bakmaları için onlara yardım etmek istiyordum. Her anlarının farkında bir ömür sürmeleri için ayna olmak istiyordum onlara. Bense hayaller kurmayı, sonu gelmeyen bu yolda hayallerimi yaşarken gözlerimin dolmasını istiyordum… Bu soruya cevaplarımı sıralarken başka bir caddesine geçmek istiyordum.

Yola devam ediyordum başka bir cadde karşılamıştı beni. Nasıl ulaşırsın yazıyordu cadde tabelalarında. Düşündüm… Yürümeye devam ediyordum. Durmak yoktu bu yolculukta. Cevaplar sıralanıyordu art arda. Her sabah içimdeki güce inanarak uyanmam, enerjimi bir bütün olarak her an deneyimlemem lazımdı. Hayaller kurup yola çıkmam lazımdı. Planlar yapmalı vazgeçmeden her gün hedeflerime doğru koşmalıydım. Bu yolda hep gülümsemeli daima pozitif olmalıydım.

Bu yolculukta daha başka karşıma neler çıkacak, değişimi bu kadar derin yaşamak ruhumda neler hissettirecek diye merak ederken hızlıca başka bir caddeye girmek istiyordum. Farkındalık ülkesinde karşıma ülkenin en renkli lunaparkı çıkmıştı. Her yerde aynalar vardı. Ben her aynada kendimi görüyordum. Duygularımı, hislerimi, tutkularımı en çok değişimi görüyordum. Her yerde uyum ve eşsiz bir ahenk vardı. Renklerde, arka fonda çalan müzikte, duygularımda sanki hepsi birlik olmuş bir bütün olarak beni temsil ediyordu. Büyülenmiştim adeta… Her aynada daha derin beni keşfederek farkındalık ülkesinin bütün deneyimleri cebimde başka bir ülkeye doğru yola çıkmak istiyordum.

Sırada değişim ülkesi vardı. Farkındalık ülkesinin her sokağı da değişimin ülkesinin caddelerini andırıyordu. Bu ülkede yemyeşil ağaçların olduğu bir ormana girdim önce. Kendimi ormanın şelalesine benzetiyordum; yüreğimdeki hisler sürekli dolup taşıyor ve ben akan her damla da farklı biri olup toprağa karışıyordum. Yürümeye devam ediyordum. Karşıma bir kulübe çıkmıştı. İçeri girdiğimde gözüme çarpan ilk şey masanın üstündeki mektup olmuştu. Yol arkadaşım olduğunu söyleyen birindendi. Nasıl diyordu nasıl hayat boyu bu enerjin devam edecek. Kararlılıkla bu yolda nasıl yürüyeceksin. Merak ediyordu belli ki; aldım elime kâğıt kalemi başladım yazmaya… Dinlemeyi insanları pür dikkat dinlemeyi ne kadar sevdiğimi, onlara sorular sorarak tam olarak ulaşmak istediklerine giden yolda, yol arkadaşlığından ne kadar keyif aldığımı anlattım. İnsani, gerçek duyguları tüm içtenlikleri ile anlatan herkese hayran kaldığımı yazdım kâğıda… Sanki ruhum ve bedenim bir bütün kalemle kâğıda akıyordu.

 Yolculuğumun en güzel ülkeleri ve sokakları yol arkadaşlarımdı ve anlamaya devam ettim. Bu yolculukta beni çok etkileyen festival tadında anlarım oldu. Her başlangıcın sonunda kocaman gülümsemeleriyle, kahkahalarıyla tanıştığım insanlar geldi aklıma. Yolculuğum devam ediyordu. Sırada beni en çok düşündüren yol aldıkça anlam bulduğum ülke vardı. Ülkede birkaç tabela dikkatimi çekti hemen. Burada meraklarını unut, herkesin eşit olduğunu unutma yazıyordu. Biraz daha yürüdüm beni karşılayan yeni tabelada ne olursa olsun nötr ol yazıyordu. Nasıl yani meraklarımız,  herkese verdiğimiz önerilerimiz yok muydu?

Yoluma çıkan herkese tabela da aslında verilmek istenen mesaj ne diye sordum. Hepsi sanki ağız birliği yapmış gibi aynı cevapları veriyordu. Bizim ülkemizde kişisel meraklara yer yoktur. Biz bilimi, doğayı, sanatı, duygularımızı ve hissettiklerimizi merak ederiz. Herkes kendi hayatından sorumludur. Bunların dışında kalan şeyler bizim ilgi alanımıza girmez dediler. Düşünüyordum bir yandan da yürümeye devam ediyordum. Yavaş yavaş taşlar yerine oturuyordu.

Peki ya her zaman nötr olmak iyi miydi? Bu sorumunda cevabını verecek birileri vardı elbet; ülkenin bilge kişisi. Hızlıca bilgeyi bulup sorularımı sordum. ‘Güzel kızım herkes kendi kaynağını ve cevaplarını en içerde zaten taşır.’ demişti bilge. Yorum ve yargılar bireyseldir. Herkes kendi deneyimleri ve yaşanmışlıklarıyla bakar hayata ve biri karar verirken kendine sorular sormalı hazineye ulaşmak ve kendince en doğru yolu bulmak için. Aydınlanmıştım adeta bu yolculuğumdan önce hayatımıza dokunan herkese iyilik yaptığımızı düşünürken aslında kendi yaşanmışlıklarımızı sunuyorduk. Kararlıydım bu ülkeden çıktıktan sonra herkesin kendi kaynağına ulaşması için sorular soracaktım. Yargısız ve yorumsuz…

Bu yolculukta bana eşlik eden kitaplarım vardı bir de. Hepsi ama hepsi bambaşka bir ben yarattı. Değişimi, dönüşümü, yaratıcılığı deneyimledim sayfalar arasında gezinirken. Bir yolculuğumda elimde kahvem ‘Göğü Delen Adam’ adlı kitapla tanıştım. Elimden bırakamıyordum. Bitmesin istiyordum bu yolculuk… Nasıl fark ettiriyordu gerçekleri, adeta kitabın yazarıyla konuşuyordum. Kitapta insani değerlerden ve modern hayatın bizde bıraktığı etkilerden bahsediyordu. Bunu da bize yerli bir toplumun eşsiz yaşantısından kesitlerle fark ettiriyordu yazar. Değerlerimizi sorgulatan ve hatırlatan bu kitap gezimin en özel duraklarından biri olmuştu.

Başka bir yolculukta bana eşlik eden kitabım beyin temalı idi. Eğitimlerim sırasında beyin bilgisine sahip olup bu mükemmel mekanizmayı keşfetmenin hazzına erişmiştim. Nasıl oluyordu da görsel beynimiz bu kadar esnek ve kusursuzdu.

Hayalimizde olan her şeyin görüntüsünü sunabiliyordu. Üstelik üzerinde çalışılan her hayal için bize her an yardım ediyordu. O kitapları okurken yolculuğumun başlarıydı ve kendime bir söz vermiştim. Beyin bilgisini ben ne kadar biliyorsam hayatına dokunduğum herkesle de o kadar paylaşacaktım. Her an, her yerde…

Anladım ki bu yolculuk bir ömre bedel ve her son bir başlangıç. Mevsimlerimi değiştiren, hayatıma anlam katan yolculuğumun adını sorarsanız, her gün iyi ki dediğim bir kelimeyle size cevap veririm: KOÇLUK