Makaleler Öneriler

Ben ve Enstrümanım

Yazan: Arzu Bağdatlı / Profesyonel Erickson Koçu

Seneler önce piyano çalarken kendimi bazen o piyanonun içine girmiş olarak ve piyanodan istediğim sesleri çıkarıyorken hayal ederdim. Piyanonun içine girdiğimde, sanki orada çok daha farklı, daha derin bir dünya varmış ve orada daha farklı sesler duyabilir, çalabilir gibi hissederdim kendimi. Yani ben hayal ettiğim ve istediğim Piyano olurdum..

Meğer bunun bir nedeni varmış…

Koçluk ile tanıştığımda bir enstrüman çalmanın aslında bende ne kadarda harika bir temel oluşturduğunu fark ettim. Bizim kim olduğumuz, hayata bakışımız, öğrendiğimiz ve deneyimlediğimiz herşey temel oluşturma konusunda ciddi bir etkiye sahip.

Bana göre bir enstrüman çalmanın ana prensibi güçlü bir teknik temeli oluşturmak , sonra da zihin ve beden arasındaki bağlantıyı kurup o ezgileri hayal ettiğiniz ölçüde yorumlamaktır. Yorumladığınız eser hangi bestecinin eseri olursa olsun sizin yorumunuzdur bu eseri farklı kılan. Hele de kendi bestenizin yorumcusuysanız değmeyin keyfinize.

Koçluk da işte böyle bir sanattır. Bir Piyanist için piyano ne ise bir koç için soru sormak da odur. Koçlar için “soru” bir enstrümandır ve “soru sorma”  ise  o enstrümanı çalma sanatı…Öyle bir sanatki; güçlü bir temel ve  tecrübe, sürekli okuma, pratik ve bu alanda kendini  sürekli geliştirme ister.

Koçluk eğitimlerimden sonra uzun bir süre soru sorma sanatı üzerine düşündüm durdum.Bu yeteneği nasıl geliştirirsem bu sanatı iyi bir şekilde öğrenir, önce kendime sonrada müşterilerime faydalı olurdum? Soru sorma sanatında,  o enstrüman ile adeta bir bütün olduğumu hissedip o şekilde ustalaşmalıydım.  Önce sesleri kulağımda duyuyor sonrada hayalimdeki seslere  ulaştığımda o melodiyi çalıyordum. Soru sorma sanatı benim için artık bir  eser bestelemek gibi bir tutkuya dönüşmüştü. Besteleyeceğim bu eser, sahnede dans eden dansçıyı bir anda çoşturmalı, onu  dönüştürmeli ve sahnede kendi kareografisini kendisi yapan baş dansçıya dönüştürmeliydi. Hemde yepyeni figürler ile.

Peki gerçekten güçlü soru sorduğumuzu nereden bileceğiz? Sorduğumuz sorunun gerçekten karşımızdaki kişiye özel olduğunu ve  onu harekete geçirdiğini nasıl anlayacağız?  Tabiiki verdiği cevaplardan. Müşterimizi sorularımızla harekete geçirdiğimiz anda onları şevkle derin düşünmeye teşvik ettiğimiz anda  gelecek cevapların da bir o kadar sürpriz cevaplar olması bizi şaşırtmaz. Burada gerçek sanat, onları  sonsuz seçenekler ile şimdi ve geleceğe taşımaktır. Onlar,içinde bulunduklarını zannetikleri problemlerden kurtulmayı düşünürken bizim sanatımız  onları çözüm odaklı yeni bir düşünme tekniği ile tanıştırarak  onları gerçek anlamda dönüştürmektir…Yeni sorular yeni cevaplardır.

Koçluk çalışmalarımın birinde, daha önce bir kaç kez farklı koçluk seansları almış bir müşteri ile karşılaştım.  Kendisi ünlü bir ilaç firmasında üst düzey çalışanlardan biriydi.

Tanışma sohbetimizde bana, bir konferansa konuşma yapmak üzere davet edildiğini ancak her seferinde toplum önünde bir konuşma yapmak zorunda kaldığında nasıl ellerinin titrediğinden ve terlediğinden bahsetti.

Ama bu seferki farklıydı. Bu korkuyu ciddi bir şekilde yaşamış ve  “Herkes bana bakıyordu,sanki biri ağzıma bir tıkaç tıkadı ve benden tek kelime bile çıkmayacak” gibi hissettim diye ifade etti.Seansımıza başladığımızda onu düşünmeye iten olumlu bir kaç soru sorsam da  verdiği cevaplardan ne kadar sıkıldığını gözlemliyordum.İşte ben o anda mucize soruyu devreye sokmalıydım. Bu yeni ve heyecanlı bir soru olmalıydı. Bu soru tam da nokta atışı yapmalı ve onu şaşırtarak  yeni bir düşünce biçimi geliştirmesini sağlamalıydı. Bu şimdi çalan melodi, en yavaş kısmından birden en coşkulu kısıma geçmeli ve dinleyeni adeta coşturmalıydı.

“Ben sizi doğru anladıysam çalıştığınız firma yeni ilaçlar geliştiriyor değil mi?”

“Evet, hemde bayağı başarılı bir şekilde” diye cevap verdi.

“Peki, şimdi sizinle küçük bir düşünce oyunu oynamamıza izin verirmisiniz? Bu oyun sizin alanınız ve yeni bir ilaçla ilgili…”

Birden oturduğu yerde doğruldu, daha dik oturdu  ve dikkatli bir şekilde yüzüme baktı. Az önce o biraz donuk bakan gözleri şimdi daha parlak bakıyordu. Aynı meraklı küçük bir çocuğun bakışları gibiydi.

“Şimdi merak ettim” dedi,

İşte şimdi oyun başlıyordu…

Ben, o büyücü ses tonumla “ Şimdi varsayalım, sizin çalıştığınız bu firma yepyeni bir ilaç geliştirdi ve bu ilaç tamamiyle konuşma korkusunu yenmek üzerine geliştirildi. Bu ilacı  kim alırsa alsın ve karşısında ne kadar kalabalık olursa olsun, sorunsuz bir şekilde konuşmasını yapabiliyor.  Ve sürpriz bir şekilde  bu ilacı ilk kullanan siz olacaksınız ve ilk tableti siz yutacaksınız.”

Konuştuğumuzdan beri ilk defa yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Şaşkınlık ve heyecan arası bir ifade ile yerinde kıpırdadı.

Hafifçe yukarıya doğru baktı.  Adeta kendini sahnede, o kalabalık toplum önünde yüzlerce kişinin önünde konuşma yaparken hayal ediyor gibiydi. O an’a gitmişti.

Varsayalım siz bu tableti yuttunuz  ve yavaş yavaş ilaç bedeninize etki etmeye başladı. En önce hangi değişikliği fark ederdiniz?  diye sordum.

Hemen cevap verdi. “ Artık çok fazla “konuşmak” üzerine düşünmezdim.”

Yine büyülü ses tonum  “Peki, bunun yerine neye odaklanırdınız? Ve neler farklı olurdu? diye sordu.

Şaşırtıcı bir şeklide hemen ilaç ve etkileri üzerine düşünmeye ve bunu tarif etmeye başladı.

  • Kafası daha rahat olduğu için çalışma günlerinin nasıl daha verimli geçeceğinden,
  • Toplantıların daha rahat geçeceğinden, kendisininde tartışmalara katılacağından,
  • Çocukları ile nasıl daha güzel ve keyifli zaman geçireceğinden ve en önemlisi geceleri nasıl daha huzurlu uyuyacağından bahsediyordu. Kabuslar görmeden…

Peki, şimdi varsayalım bu ilacın sadece %30’u etksini gösterdi.  Buna bir %10’luk daha etki ilave edecek olsanız,  size etkileri neler  olurdu?

Biraz düşündü…  Çok açık bir şekilde;  takım halinde yapılan bölüm toplantılarında daha çok söz alabileceğini ve iş arkadaşlarını sürekli  yeni gelişmelerden haberdar edebileceğini ifade etti.

Bedeninde bir rahatlama farkediliyor, sanki o sıkışıklık duygusundan ve  artık ona hizmet etmeyen o düşünce  düğümlerinden bir bir kurtuluyordu. Konuştukça potansiyeli coşuyor, hızlanıyor ve daha çok anlatıyordu… İlk başta konuşma dilinde kullandığı cümleler, o geçmiş zaman şartlanmaları,engeller ve korkular yerini  şimdiye ve gelecek zamana bırakıyor  ve onuyaratıcılığının daha üst noktalarına taşıyordu. Gözleri parlıyor sanki ayağa kalkıp koşacakmış gibi bir tavır sergiliyordu.

“Peki, şimdi varsayalım siz tekrar bir konuşma yapmak üzere önemli bir konferansa davet  edildiniz  ve konuşmacı olarak sahnedesiniz. Dinleyiciler arasında  bu ilacın mucitleri olan bilim insanları da sizi heyecanla dinliyorlar.. Onlar bu ilacın harika etkileri üzerine kanıt topluyor ve özellikle sizin  konuşmanız sırasında sizdeki tüm ince detayları fark ediyorlar. Sizde ki; hangi ilerleme adımlarını fark ediyorlar?.”

“Özgüven… Ben sahneye tamamen özgüvenle çıkıyorum. Konuşmam esnasında küçük aralıklarla dinleyiciler ile göz teması kuruyorum. Onlar ile samimi bir temas halindeyim. Konuya çok hakimim ve onlara çok ilginç şeyler anlatıyorum.”

Artık tüm odak noktası tamamen hakim olduğu konu, dinleyiciler ve kendi nitelikleriydi. Konuşması ve ses tonu inandırıcıydı..  Konuşmacı olarak  deneyimlediği  bu zafer duygusu artık beyninde yeni düşünce yolları oluşturuyor düşünceleri  ve hayalleri yeni bir otobana girip hızla yol alıyordu. Onu artık yavaş yavaş  sahneden indirdiğimde, (tabiki salonu inleten harika alkışlarla) bu metafor ilacın, bu mucize tabletin etkilerini belirgin şekilde hissediyordu. Bir %10 daha etki nasıl olurdu diye sorduğumda ise ikimizde kahkahalara boğulmuştuk.

Koçluk işte burada mucizeler yaratıyor. Sorular bir biri ardına adeta mucize notalar halinde  harika bir ezgi oluşturuyorlar.

  • Varsayalım ki, bu ilaçtan çok küçük bir dozun geçmiş bir zamanda yaptığınız bir konuşmanızdan önce içeceğinize karıştırıldığı ortaya çıktı. Bu hangi konuşmanızda olmuş olabilirdi? Nereden anlardınız?
  • Sizce, sizden başka en önce kim bazı şeylerin değiştiğini anlardı? Fark ettiklerini nasıl yansıtırdı?
  • Eğer bu ilacın en yüsek dozu 100mg ise, ne kadarlık bir doz yapacağınız konuşma öncesi ihtiyacınız olan doz olurdu? Kendinizi ne kadarlık bir doz ile rahat hissederdiniz?  Daha farklı neler olurdu?

Vs. vs… Soru potansiyeli sınırsız….

Müşterim bir süre sonra beni aradı.  Görüşmemizden 2 hafta sonra bir takım toplantısında korkusuzca söz aldığını ve 2 ay sonrasında ise tamamen korkusuzca konuşmacı yeteneğini nasıl geliştirdiğinden bahsetti. Her ihtiyaç duyduğunda mucize tabletten ihtiyacı kadar olan dozu alıyordu.

Ben ise bir koç olarak şunu gözlemledim. Bu bir tek mucize soru, nasıl olmuştu da müşterimin gönüllü olarak bu tableti alıp denemesine sebep olmuştu. Onun için aslında taaa derinlerde önemli ve değerli olan esas şey neydi?

Hadi ben enstrümanıma geri dönüyorum… Çoook pratik yapmam lazım çoook….