Dakikalar akıyor.. Biten her dakika yeni bir saati bıraktırıyor geride. Saatler üst üste binmiş.. Bir bakmışız bugününde gecesi gelmiş, uyuyacağız.
Yatağa koyunca başımızı türlü düşünceler dolanıyor zihinde. Sizin de öyle oluyor mu? Nasıl bir gün geçirdiğimiz? Nasıl bir gün geçirmek istediğimiz? Aslında ‘neyi’ istediğimiz?
En sevdiğimiz özelliğimiz ne? Ya da en sevmediğimiz? Sahi kendimizi tanıyor muyuz gerçekten? …
Dışarıdan köpek havlamaları geliyor. Komşu müziğin sesini fazla açmış. Uykuya dalarsam daha uyanmam ve şikayet etmeye lüzum yok. Bugün iş yerinde neler oldu? Kuru temizlemeden gömleklerimi bir türlü almadım. Yarın sabah kaçta kalksam trafiğe kalmam acaba? Alarmı kurdum mu? Zaman ne hızlı geçiyor daha yeni yılbaşını kutladık sanki. Kalkıp vitaminlerimi içip tekrar yatıyorum.
Ne düşünüyordum şimdi?
Aslında zihin hep konuşuyor. Bazen dinliyoruz bazen duymuyoruz bile. Neyi nasıl düşündüğümüzü, kullandığımız kelimelerin içini, içeriğini fark edemiyoruz. Bu hızlı yaşama adapte olmuş zihinlerimizle koşup duruyoruz ve bazen nefes aldığımızı bile unutuyoruz.
Kendime bu şekilde haksızlıklar yaptığım günlerden birinde sızlanırken bir arkadaşım bana ‘koçluk al’ diyor.
Koçluk mu ? Hiç aklıma gelmemişti bugüne kadar. Koçluk için araştırmalara başlıyorum. İlk kez koçumla karşı karşıya geldiğimde sadece gülümsüyorum çünkü dakikalar yavaşlıyor.. Aceleyle koşmuyorlar sanki. Saatin kaç olduğu önemli değil.
Bir çift göz bir çift kulak benimle beraber. Önce farkındalığımı arttırıyor, sakinleşiyorum. Konuşuyorum ama hissi çok değişik. Bazen merdiven çıkar gibi konuşuyorum bazen yokuş aşağı salınır gibi. Yol akıyor. Ben istediğim yöne doğru kıvrılıyorum. Konuşurken daha önce gitmediğim yollarda buluyorum kendimi.. Ne değişik sokakları varmış zihnimin.
Dolanıyorum derinlerinde, yaratıcılık müzesinin önünden geçiyorum. Cesaret köprüsüne bakıyorum uzaktan. Güvenli evlere, mutlu anlara, hayaller denizine bakıyorum. Hepsi iç içe. Hepsi öyle net ki benim dilimde anlaşılmak gibi ekstra bir derdim yok artık. Odakta tutuyor beni koçum. Öyle bir anda yanımda yürürken buluyorum ki onu hiç ummadığım yerlere gidiyoruz.
Sadece yürüyor yanımda. Kafası dağılmıyor ve beni can kulağıyla dinlediğini biliyorum.
Her yürüyüşümüz çok kıymetli artık. O kadar büyük bir kıymet hissediyorum ki ben de birilerinin yanında yürüyüp benim yaşadığım deneyimi yaşatabilmek istiyorum. Başlıyor eğitimler..
Öğrendikçe gelişiyor, geliştikçe değişiyorum. İlk kez ‘zaman’ üzerine çalışıyorum. Dikkat etmediğim ne çok şey varmış şu hayatta. Zamanın bile güzelliğini göremiyor ve şikayet ediyormuşum. Koçluk yapmaya başladığımda hissettiklerimi ifade edemem. Olmam gereken yerde olduğumu biliyordum sadece. Gerçekten dinlemenin, sahiden birinin yanında yürümenin ne demek olduğunu deneyimlemek isteyen herkes için ufuk açıcı, dönüştürücü ve sınırları olmayan bir okul gibi..
Son zamanlarda keşke’lerimi, tüh’lerimi, vah’larımı unuttum. Onların yerini hayallerim, hedeflerim, beni mutlu hissettiren planlarım aldı. Başladığım süreçten bugüne kendime koçluk yaparak deneyimlediğim tüm bu duygu-düşünce-gelecek üçgenini özümsedim. Şimdi koçluk yaparak bu ışığı yaymaya, umuda, geleceğe yön vermeye, hiç tanımadığım birinin tam da yanında yürümeye başlıyorum.
İnanır mısınız? Her bir görüşmeden sonra birkaç dakika oturup kalıyorum. Zamanın yavaş akmasının tadını çıkarıyorum. Bir yürüyüş daha bitti biliyorum.
Yeni sorular doğuruyorum. Bazen büyüyorum, bazen çocuk oluyorum. Bazen çocukların soracağı kadar basit ama bir o kadar dikkat kesen sorular soruyorum.
Herkese gece yatmadan önce neler düşündüğünüzü soruyorum mesela? Uzun uzun sohbetlere dönüşebilir bu sorunun cevabı. Bir çocuk gibi merakla başlıyor farkındalıkla gelişiyor ve teşekkürle bitiyor her görüşme. Halbuki ben bir şey yapmıyorum. Sadece soru soruyorum. Bu yazdığımı okuyan herkese de tavsiye ediyorum. Gece uyumadan önce düşündüğünüz ve üzerine düşünmek istediğiniz her şeyi konuşabileceğiniz birileri var bu dünyada. Umarım kendi koçunuzu bulursunuz. Ben iyi ki buldum, iyi ki koç oldum…
Simay Kirazlı