En sonda yazacağım şeyi en başta yazayım. Evet, tabii ki mümkün! Nasıl olduğunu merak ediyorsanız lütfen okumaya devam edin. Sizinle kendi yolculuğumu paylaşacağım.
Koçlukla tanışmam 2016 yılında gerçekleşti. Yolum Denge Merkezi’nin çok tatlı bir mezunuyla kesişince, girdiğimiz derin sohbetin ardından bana koçluk hediye etmeyi ihmal etmedi. Sanırım koçluğun en sevdiğim tarafı bu. Samimi, çıkarsız, sadece yardım amaçlı; üstelik zorlamadan, kırmadan, yormadan teklif edilen yardımcı bir kuvvet. Ne yaptıysam bu hediyeden sonra yaptım ben de işte. İyi ki geri çevirmemişim!
Daha önce koçlukla ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu. Birbiri ardına hızla akan günlerde, kendimizi farketmemizin çok da kolay olmayabildiğine inanırdım. 2016’nın hızla akan o günleri de benim için kendimi unuttuğum, ötelediğim, farketmediğim günlerdi. Her gün birbirinin aynısıydı. Uyan, kalk, giyin, hazırlan, çık toplu taşımaya bin, sevmediğin işine git, tüm gün çalış didin emek ver ama hakkını teslim etmesinler hatta yer yer emeğini çalsınlar derken en çabuk unuttuğum ve koyverdiğim şey kendim olmuş, en çok kendimden feragat etmiştim. Elbette bunların pek de farkında değildim. Kendim için minik bir şey bile yapmak yerineyse sık sık, “Başkaları ne yapmış?” cehennemine düşüyordum. Bu hangi cehennem mi? Hepimizin bildiği o ulu sosyal medya mecraları tabii ki! Bu kez de kıyaslama kabusuna başlamıştım. Bu cehenneme girene, kabuslar hediye! Kendi yolculuğumı başkalarının gönderileriyle kıyaslıyordum. “Ooo X’e bak tatile gitmiş, bu da ne gezdi bu yıl he!”, “Y de borcum var diyordu ama bak arabayı da almış”, “Z ne ara evlendi ya, çocukları bile olmuş” derken, kendimi bu gösteri(ş) dünyasının içinde kaybetmiştim. Sanki herkes müthiş bir şekilde hayatını yaşıyordu ama bir şekilde ben bir milim bile ilerleyemiyordum. Sanki birileri paranın, sevginin, değer görmenin altın renkli o müthiş anahtarını bulmuştu, sonsuz bir kaynaktan doyasıya besleniyorlardı ve bu güçlü anahtarın yerini paylaşmadıkları tek kişi bendim. Sanki herkes bir anda o çok mutlu uzaklara gitmişti ve beni geride yalnız başıma bırakmışlardı. Sanki değerimi bu göz boyayan maddiyat belirliyormuş gibiydi, bence bu kriterlerlere uymazsam varlığımın yok sayılacağından emin gibiydim. Bir yerlerde çok büyük bir yanlış yapmıştım ve şimdi ondan nasıl döneceğimi de bilmediğim için sıkışıp kalmıştım. Gösteriş dünyasının içinde kaybolunca hayatla gerçek bir ilişki de kurulamıyor, kurulması da beklenemiyor tabii. Hepsinin bir illüzyon olduğunu, benimle ya da bireysel olarak değerimle ilgisi olmadığını farketmem, koçluğa başladıktan sonra çok da zamanımı almadı.
O dönem etrafımdaki insanlar da kendi bildikleri kadarıyla bana yardım etmeye çalışıyorladı. Çalışıyorlardı çalışmasına da orada da bir şeyler çok doğru gitmiyordu. Sürekli dünyanın ve ülkenin kötü gidişatından, bu ekonomide başka iş bulamayacak olmamdan, yaşımın 30’u geçmiş olmasından, elimdekilere şükretmem gerektiğinden dem vuruyorlardı. Onlara göre sağlıklıydım, aç değildim, açıkta değildim. Onlara göre zaten artık “yeterince” genç de değildim. Alt yapıdan gençler geliyordu ve onlara göre belki de şu an bu işi bırakırsam bir daha iş bulamama ihtimalim de vardı. Onlara göre mevcut düzenim bana yetmeliydi, başka bir şey aramamalıydım. Güvenli olan, yerimde kalmam, başka bir yere kıpırdamayı bile düşünmememdi ve elimdekiler bana yetmeliydi. Hepsi onlara göreydi tabii ki. Ama BANA GÖRE tek bir sorun vardı, biraz da önemli bir sorundu bu. Çünkü elimdekiler bana yetmiyordu! Yetmesi gerektiğine dair bir inancım da yoktu. Yetmesini istemiyordum. Tam tersi, ben yıldızlara uzanmak istiyordum! Ben dünyalar arası yolculuk yapmak istiyordum. Evrenimi değiştirmek, başka bir gerçekliğe geçiş yapmak istiyordum! Sadece bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum -ki o sırada çağrımı biri, bir şekilde duymuştu.
Böyle geçen günlerin birinde tanıştım çok kıymetli koçumla. İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş misali, ben anlattıkça o gülümsedi, o gülümsedikçe ben rahatladım. Sonunda da bana koçluk hediye edince ayaklarım bir daha yere basmadı. İnatçı değildim, işbirliğine açıktım, korkularımla, ayak bağlarımla, hareket etmeme engel olan her şeyle yüzleşmeye hazırdım. Çok kolay olmadı elbette ama bir yerinden de başlamam gerektiğini hissediyordum. İçimde bir kıvılcım çakmıştı bir kere, bundan geriye dönesim yoktu!
Kendi değerini kendin yaratırsın!
Aralıklarını çok uzun tutmadığımız güzel seanslarımız oldu kıymetli koçumla. Önce istediklerimi bulmaya çalıştık. Öyle ya istemediklerim o kadar birikmiş o kadar yoğunlaşmıştı ki, istediklerime giden yolun önünü kocaman kayalarla kaplamışlardı. Ne istemediğimi çok iyi biliyordum, “şu olmasın” / “bu gelmesin” / “diğeri gitmesin” / “şunu hissetmeyeyim” / “bunu yaşamayayım”. Tamam da ne olsun o zaman? Kim gelsin? Neyi hissedeyim? Neler yaşayayım? Ben ne istiyorum? İşte tam da bu sorgulama başlayınca değişmeye başlıyor hayat. Ben ne istiyorum? Beni ne mutlu eder? Ben nerede olmak istiyorum? Orada olmayı istememin nedeni ne?
Doğru soruyu bulduktan sonra ilk basamakta hızla ilerlemeye başlamıştım. Cevapları bulabiliyordum. Ortaya çıkan ilk sonuç şu oldu, ben bu iş yerinde olmak istemiyordum. Bu insanların arasında olmak istemiyordum. Mevcut işimde hiç de tatmin hissetmiyordum. Peki, ne istiyordum? Ben hayatımın bu döneminde beni çok mutlu edecek, eğlendirecek, bana katkı sağlayacak, beni tatmin edecek bir yerde olmak istiyordum. Esasında eğitimime dönmek ve gttiğim yeri değiştirmek istiyordum, çalışma temposunun yıpratıcılığından, insanlardan, ortamlardan yorulmuştum. Aslında ne istediğim oldukça net bir şekilde belliydi. Neden korkuyordum?
İlerleyen görüşmelerimiz, biraz korkularımı bulmak ve yerine yapabilirim inancını koymak üzerinden ilerledi.
Bana göre koçluk, “Yapamam”lar Cumhuriyetini “Yaptım Gitti”ler Cumhuriyetine çevirmek esasında. “Nasıl yapacağımı bilmiyorum”ları “Aslında doğduğumdan beri hep bugünü bekliyormuşum”lara çevirmek.
Çünkü içeride bir yerde biliyoruz, ne yapmak istediğimizi biliyoruz, nereye gitmek istediğimizi de biliyoruz. Ve bu sizi şaşırtmasın ama nasıl gideceğimizi de pek ala biliyoruz. Sadece ne kadar istediğimizi hatırlamamız ve ona atfettiğimiz önemi görmemiz gerekiyor. Sonrasında yol kendiliğinden sonuna kadar açılıyor. Benim de bu alanlarla netleşmem, aksatmadan devam ettiğim koçluk seanlarımın birinde gerçekleşti.
Beni ilerlemekten alıkoyan korkularımı bulup, onlarla yüzleştikten, yerlerine kendine güveni ve özşefkati koyduktan sonra artık hayallerimi görmeye başlamıştım. Sonunda! Hayır, henüz onları gerçekleştirmemiştim ama artık dokunabileceğim kadar yakınımdalardı. Gözlerimi kapadığımda kendimi eğitim almak istediğim ülkede, etrafım yabancılarla çevrili şekilde görebiliyordum. Oradaki ben, ışıldayan ben, oradaki her anından keyif alan ben, eğitimi tamamlayan ben, hayalini gerçekleştiren ben hepsini ama hepsini görebiliyordum artık. Hepsi de bendim. Sis perdesi kalkmıştı artık.
Bundan sonra işim artık önümdeki dönemi ilmek ilmek planlamalara, bu planlamalara yönelik minik minik adımlar atmaya kalmıştı. Artık hareket etmeye başlamıştım. Tek zorluk bu hareketin devamlılığını sağlamaktı. Onun için de hayallerime tutunmuştum ve elimden geleni yapmaya çoktan karar vermiştim. Yola çıkmıştım artık, bunun dönüşü yoktu. Beni çok güzel şeylerin beklediğinden emindim. Hiçbir şey yoksa bile, ben kendim için ve sadece kendim olarak bir şeyler yapmaya çalışıyordum. Bu müthiş bir histi. Gününün çoğunu “başkaları cehenneminde” geçiren biri için bu ilerleme pek de fena değildi. Artık başkası için değil, kendisi için bir şeyler yapmak isteyen birine dönüşüyordum. Zamanla kendim ve hayallerim için bir şeyler yapmak kolaylaştı, kolaylaştığını görünce yapmaya devam etme gücüm de artmıştı. Bir süre sonra artık her şey hazırdı. Mevcut işimden ayrıldım. Gitmeyi çok istediğim bir ülkede eğitimime devam etmemi sağlayacak bir seçenek bulmuştum, hemen onu kullanmak için hazırlıklara da başlamıştım. Beni artık rüya gibi bir dönem bekliyordu. Öyle de oldu. Gerçekten çok eğlendiğim, çok öğrendiğim, çok gezdiğim, çok mutlu olduğum zamanlar geçirdim. Elbette her zaman çok şahane değildi, zor günlerim, zor anlarım da oldu. Dayanamadığım, ekonomik açıdan zorluk çektiğim, köşeye sıkışmış hissettiğim çok anım oldu. Ama koçluk görüşmelerim sayesinde her biriyle karşılaştığımda artık ne yapacağımı biliyordum. Hayata karşı daha hazırlıklıydım. Ve kıymetli koçuma her zaman ulaşabiliyordum. Ne zaman kendimi düşmüş hissetsem, tökezlesem o benim için oradaydı ve elimden tutuyordu.
Koçluk alarak geçirdiğim bu süre içerisinde değişen tek şey işim de olmadı. Benim niyetim işimi ve kariyer hayatımı değiştirmekti ancak, koçluk beni öyle bir noktaya getirdi ki benim sosyal hayatım da hayal edemeyeceğim kadar değişti. Tanıdığım insanların bir çoğu hayatımdan çıkarken yerlerine yepyeni ve inanılmaz açık görüşlü insanlar girdi. Gittiğim yerler, tanıştığım insanlar değişti. Hobilerim değişti. Evim, eşyalarım değişti. Ailemle olan ilişkim, onların dünyaya olan bakış açıları değişti. Koçluk sadece sizi değiştirmekle kalmıyor anlayacağınız, sizinle birlikte elinizin değdiği herkesi ve her şeyi de değiştiriyor. Benim hikayemin ilham verdiği ve kendi yolculuklarına çıkan diğer iş arkadaşlarımdan bahsetmiyorum bile.
Ben kendi hayatımı bu kadar değiştirebildiğim için koçluğa bu kadar inanıyorum. Kendi hayatımda etkilerini gördüğüm için ben de koçluk eğitimi almak istedim. Şimdiyse koçlukla öğrendiğim teknikleri kullanarak kendime yardım edebiliyorum. Etrafımdakilere ise koçluk hediye etmeden duramıyorum. Çünkü 2016 yılında koçluk hediye edilen bu kadının hayatının nasıl dönüştüğüne ve sadece 2 yılda kendini nasıl sıfırdan yarattığına birinci elden şahit olma imkanı buldum. Şimdi hayalim, onlarca hatta yüzlerce potansiyelin boşa gitmemesi, insanların mutsuz oldukları yerlerde sırf güvenli olduğunu sandıkları için kalmamaları için onlara yardım edebilmek. Elimin değdiği herkesi koçlukla tanıştırabilmek.
Çok daha iyisini yapabiliriz, iyi olarak, mutluluk olarak tanımladığımız şeyler her ne ise hepsine kavuşabiliriz. Koçluk uzun ve güzel bir yolculuk. Bu yolculuk kendimizden kendimize, içimizden özümüze, içten dışa ve dıştan içe müthiş bir yolculuk. Hiç bitmemesini istemek de cabası!
Kendimiz için yapabileceğimiz en kıymetli, en gerçek ve en karlı yatırımın koçluğu hayatımıza sokmak olduğuna inanıyorum. Hayatımızdaki köklü değişikliklerin, olmaz dediklerimizin, onmaz sandıklarımızın, yapamam inatlarımızın, kendimizi tuttuğumuz ve kilitlediğimiz her yerin anahtarı koçluğun elinde. O anahtarı elinizde tutunca da, ne başkaları cehennemi sizin için açılıyor ne de elindekiyle yetinme perilerinin sözleri sizi etkiliyor.. Varsa yoksa daha iyiye, daha güzele, daha huzurluya gitme yolculuğu başlıyor.
O nedenle, “Koçluk alarak hayatını kökünden değiştirebilmek mümkün mü?” sorusunun cevabı evet! Hem de en kökünden, en dibinden, en derininden! Yeter ki yola çıkmak için biraz heves duyun!
Yazan: Profesyonel Erickson Koçu / Deniz Funda Özgür
Nisan 2022