Makaleler Öneriler

Rüzgarın Gücüyle Uç Chase…

Gri bir gün; puslu, hafif karanlık, bulutların güneşin ışığını gölgelediği,ha yağdı ha yağacak havalardan biri… O grilikle tezat, alabildiğine yeşil, hem de yeşilin bin bir tonunda bir orman; hemen önünde de denizle sarmaş dolaş uçsuz bucaksız bir kumsal uzanıyor. Alabildiğine geniş, alabildiğine yeşil, alabildiğine mavi… Ilık kumların ortasında iki martı çarpıyor göze: Biri bizim Jonathan… O sınır tanımayan, yılmayan, vazgeçmeyen, soran, arayan, “hayır”dan anlamayan, araştıran, tekrar tekrar ve olmadığında tekrar deneyen, hayatındaki “anlam”ı bulmuş, kendi yüceliğine, “öz”üne ulaşmış, kendi küçük, yüreği kocaman Martı Jonathan Livingston! Yaşlanmış Jonathan; bedeni yorgun artık ama içi aradığını bulmanın rahatlığıyla huzurlu, dingin ve bir o kadar da dinç. Durmak, bakmak, içine dönmek, biraz da en büyük tutkusu ile kucaklaşmak, uçmak için kumsala gelmiş.

Küçük Martı Chaseise daha yolun başlarında; endişeli gözlerle bakıyor çevresine ve hayata. Kendi yolunu bulma derdinde; korkulu ama meraklı, bitkin ama heyecanlı. Küçük Martı Chase’in endişesi kendinden büyük, bu da gri havayı onun için daha da karanlık hale getiriyor. Son üç hızlı ve yüksekten uçma denemesi tam bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmış. “Neden olmuyor, nerede yanlış yapıyorum?” diye sorup duruyor kendine. Aklında sürekli aynı sorular, bir de arkadaşlarının alaycı kahkahaları dönüp duruyor. Daha geçen hafta neredeyse oluyordu oysa, tıpkı Jonathan gibi hızlı, çok hızlı uçmak üzereydi ama dün, ama dün… Yapamadı işte, tam hızlanmaya başlamıştı ki ters rüzgâr ona tatsız bir şaka yaptı. Dalga geçtiler Chase’le, “Hahaha, sen mi fırtına kadar hızlı uçacaksın? Chase’e bakın! Beceriksiz işte n’olacak!” dediler. Şimdi kanatları düşük Martı Chase, endişeli bakışlarla pus yüzünden hayal meyal görünen karşıdaki adaya dikmiş gözlerini ve yine soruyor: “Neden?” Sonra arkasından “Asla hızlı uçamayacağım, yapamıyorum çünkü beceriksizim!”ler sıralanıyor art arda.

Chase’in birbiri ardına damlayan gözyaşları o anda başlayan yağmurun minik damlalarıyla bir olup kum taneciklerine karışıyor. Chase o sırada yanında duran Jonathan’ı fark etmiyor bile. Jonathan duruyor, bakıyor, susuyor, konuşmak için doğru zamanı bekliyor. Jonathandaha önce Chase’ibirkaç kez uzaktan görmüş ve onun küçük vücudunun içindeki tatlı enerji topunu ta uzaktan hissetmiş.Bu enerji ona kendi gençliğini hatırlatıyor. Merak ediyor Jonathan; ne oldu acaba, niçin keyfi kaçtı Chase’in?

Gözyaşları dinip biraz sakinleşince, yumuşacık soruyor JonathanChase’e: “Ne oldu Chase?” Chase duyduğu sesle irkiliyor, Jonathan’ı yanında görünce hayrete düşüyor. Ama morali o kadar bozuk ki, Jonathan’ı yanında bulmanın sevincini yaşayacak halde bile değil. Derinlerden gelen bir sesle cevap verebiliyor sadece onun sorusuna: “Hiç… Sadece, sadece arkadaşlarım gibi hızlı uçamıyorum. Ben beceriksiz bir martıyım, olmuyor işte!”

“İstediğin ne pekiyi Chase?”

“Ne mi istiyorum? Tabi ki uçmak istiyorum; hem de hızlı, çok hızlı!” diyor Chase.

Arkasından bir soru daha geliyor Jonathan’dan: “Chase, varsayalım uçuyorsun. Hem de tam da istediğin, hayal ettiğin gibi çok hızlı… Uçmakla ilgili en son varmak istediğin nokta ne?”

“Ne mi? Hımm… Tabi ki senin kadar hızlı ve güzel uçan bir martı olmak Jonathan. Gökyüzüne karışmak ve bulutlarla dans etmek istiyorum” diye cevaplıyor Chase.

“Diyelim ki benim kadar hızlı ve güzel uçuyorsun, başka neler görüyorsun orada?”

Chase’in gözlerinde ilk kez bir ışık beliriyor, sanki bulutların arkasındaki güneşi fark ediyor birden: “Havada hafif, çevik, çok hızlı ve güçlüyüm. Kararlı fakat yumuşak! Pırıl pırıl gökyüzünde bulutları yırtarcasına kanat çırpıyorum. Hiçbir sınır yok. Rüzgârı hissediyorum; tüylerimin arasından geçtiğini, şimşek kadar hızlı uçabildiğimi… Hızı, coşkuyu ve saf güzelliği yaşıyorum.”

Jonathan da Chase’in heyecanını paylaşarak sorularına devam ediyor: “Bunu, bütün bu anlattıklarını hissetmek; hızı, coşkuyu, güzelliği yaşamak senin için neden önemli?”

Chase şimdi daha da coşkulu: “Çünkü istediğim yere gitme, istediğimi yapma özgürlüğüne sahip olmak istiyorum. Özgürlük Jonathan, evet, özgürlük!Sonra keşfetmek; dünyayı, bulutları, gökyüzünü, bilinmeyenleri… Her geçen gün yeni bir şeyler öğrenmek yaşama ve kendime dair… Bu nasıl da mutlu eder beni…” Sonra birden başı düşüyor, sesi kısılıyor Chase’in: “Ama, ama bunların hepsi ancak hayal olabilir çünkü ben beceriksizin tekiyim. Son günlerde arkadaşlarımın yanında heyecanlanıp her şeyi elime yüzüme bulaştırıyorum.”

Jonathan yumuşak bir ses tonuyla konuşuyor: “Hani geçen hafta sabahın çok erken saatlerinde sahile gelmiştin, kendi kendine uçma denemeleri yapıyordun. Bulutları delercesine uçuyordun, kumlardan hızla havalanıp gökyüzüne karışıyordun. Biliyor musun, ben de aynı saatlerde burada durmuş seni izliyordum.”

Chase şaşırıyor ve biraz da utanıyor: “Gerçekten beni izledin mi? Bak, ben bunu unutmuştum. Aslında evet, tam da olmak üzereydi, neredeyse olacaktı hatta. Yani ben bu işte çok da kötü değilim galiba. Beceriksiz olsam geçen hafta da yapamazdım, değil mi?”

Jonathan belli belirsiz bir gülümsemeyle soruyor: “Chase, sence uçuşun neredeyse olmasını sağlayan şey neydi?”

“Geçen hafta iyi hissediyordum kendimi, rahattım… Evet, rahattım Jonathan. Kim ne der diye düşünmeden uçuyordum ve sadece anı yaşıyordum, uçmanın tadına varıyordum”

“Bu rahatlığı bundan sonraki uçuşlarına taşısan ve uçmanın tadına varsan ne değişir Chase?” diye bir soru daha geliyor Jonathan’dan.

Chase kendisiyle ilgili bir şey keşfetmenin şevkiyle: “İyi uçarım. Sakin ama hızlı olabilirim, rüzgâra karışıp onun kollarına kendimi bırakabilirim. Kendime güvenirsem, inanırsam yapabilirim aslında, olmaması için bir neden yok ki!”

Jonathan sakince ama merakını koruyarak “Chase, bir an için varsayalım ki elinde bir sihirli değnek var, gökyüzünde bulutları yırtarmışçasına kanat çırpmak için neye dokundurursun o değneği?” diyor.

Chase heyecanlı, kocaman gülümseyerek kumların arasında bulduğu sopayı sihirli bir değnekmişçesine alıp kendine değdiriyor: “Kendime Jonathan, kendime. Başkalarının sözlerine kulaklarımı tıkamak için… Kendimi, kendi gücümü, yapabildiklerimi, yapabileceklerimi, tıpkı istiridye kabuklarına gizlenmişinci taneleri gibi içimde saklı duranları görebilmek için… Özgür olabilmek için…”

“Bugünden sonra Chase hızlı, çok hızlı uçabilmek için neler yapabilirsin?

“Derhal çalışmaya başlayabilirim, hem de hiç vakit kaybetmeden!” diyor Chase kararlı bir ses tonuyla. “Bir de sana her gün yaptıklarımı anlatabilirim mesela, bu kesinlikle iyi gelir bana. Dinler misin beni Jonathan?” diye devam ediyor.

Jonathan hemen “Elbette.” diyor ve ekliyor: “Seni o özgürlüğe taşıyacak hızlı uçma hayalini, sana hatırlatacak bir şey olsa bu ne olur Chase?”

“Rüzgâr. Rüzgârı hissetmek, onun enerjisini, gücünü düşünmek bana her gün hayalimi hatırlatır Jonathan.”

“O zaman inci tanelerini çıkar ortaya ve rüzgârın enerjisiyle, gücüyle uç uçabildiğince Chase!

  • Richard Bach’ın Martı kitabından esinlenilmiştir.

Yazan: Profesyonel Erickson Koçu, Beril Çalışkan