İzlediğim onlarca gerçek kişileri, yaşanmış olayları konu alan filmler gibi Goodbye Christopher Robin de beni inanılmaz etkiledi. Tüm zamanların en çok sevilen çocuk hikayelerinden birinin yaratım sürecini aktarıyor. Sene 1926, savaş sonrası İngilteresinde savaş travmasının üstesinden gelmeye çalışan bir yazarın ve ailesinin hayatını izliyoruz…
Çözümün savaş olmadığının karar verilebileceğine inanan, savaşların tekrarlanmaması için savaşa dair şeyler yazması gerektiği düşünen biri o. Aklından atamadığı sesler ve görüntülerden ancak sakin bir yerde yaşarsa kurtulabileceğini ve ancak öyle bir yerde yazabileceğini düşünen bir baba.
Bu kararı almasıyla başlayan bir süreç tüm ailenin yaşamını nasıl da etkiliyor.
Birbirinden etkili sahneler arka arkaya geliyor… bunlar olabilir mi diyebileceğimiz olaylar yaşanıyor… ama nihayet baba ile oğulun arasında bir bağ kuruluyor, oğlunun uzattığı eli nihayet tutabiliyor, onu duyabiliyor. Hiç bitmesin diyeceğiniz o muhteşem birkaç günde Winnie-The-Pooh yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor…
Bir masal kahramanını değil, gerçek bir çocuğun masalsı çocukluğunu izliyoruz ve sessiz babası, mesafeli annesi ve ün ile nasıl başa çıktığını.
Hadi gidelim o çok güzel çocuğun gözünden oyuncakların ve yetişkinlerin dünyasını izlemeye, eve haliyle…
Derleyen: Banu Akgün, PCC
