Diğer

Sonsuz Bir Serüven

Yazan: Petek An Dervent, Profesyonel Erickson Koçu

VAROLUŞ KRİZİ…

İçimde kıpırdanan bir şeyler vardı, çalıştığım iş yeri, yaptığım iş beni mutlu etmiyordu. Huzursuzluk, mutsuzluk, her sabah kalktığımda işe zorla gidişim, sanki bir yerlerde sürekli bir şeyler kaçırıyormuşum hissi ve ait olamama duygusu kaplamıştı ruhumu. Etrafımdaki insanların değer verdiği şeyler ve söylemleri anlamsız gelmeye başlamıştı. Bana göre başarılı bir insan çalışkan, elinden geleni yapan, iyi niyetli ve insanlarla iyi iletişim kuran kişiydi. Oysa diğer yanda toplumun dayattığı başarılı olma kriterleri vardı. Bunların hiçbirine sahip olmadığımı düşünüyordum ve ümitsizdim. Her geçen gün kendimi daha da yalnız, çaresiz ve başarısız hissediyordum.

Öte yandan, sürekli düşünüyordum. Düşündükçe de türlü sorular sormaya başladım kendime. Ben kimim? Gerçekten doğru bir meslek mi seçtim? Neden beraber çalıştığım birçok insan içerisinde kendimi farklı hissediyorum? Neden benden beklenen davranışları gösteremiyorum? Bende eksik olan ne? Hayallerim neler? Gerçekten ne yapsam mutlu olurum?  

Aklımda bu gibi sorular dolanırken, kendimi tanıyamıyor ve şaşırıyordum. Ben bu zamana dek hep uyumlu, sabırlı ve sakin biri olmuştum.

Şimdi nereden çıkmıştı bu sorular? Şımarıklık mı yapıyordum? Elimdekilerin kıymetini bilip olduğum yerde kalmalı mıydım?

Bu yetersizlik ve başarısızlık hissi beni boğuyordu. İçimde bir şeyler alevlenerek beni değişime davet ediyor ve ben değişime direndikçe daha da mutsuz oluyordum.  Bu sorular beni başka bir iş bulmadan işten ayrılma noktasına getirdi. Yaklaşık bir yıl mesleğimi yapmadım ancak bir süre sonra maddi sıkıntılardan ötürü yeniden işe başlamak zorunda kaldım. Yaklaşık 6-7 ay sonra bu sefer bir öncekinden daha kötü bir şekilde bunalıma girmiştim. Sanırım bu tam anlamıyla dibe vurmak deyiminin sözlük karşılığıydı. Adeta nefes alamıyor gibi hissediyordum. Tüm bu yaşadıklarımın bir varoluş krizi olduğunu sonradan anlayacaktım…

SİHİRLİ BİR DOKUNUŞ VE ANLAMLI SORULAR…

Aslında gerçekten uzun zamandır kişisel gelişim ile ilgili kitaplar okumaya, bunun üzerine kafa yormaya başlamıştım fakat görünen o ki tek başıma bunun üstesinden gelemeyecektim. İşte tam bu noktada KOÇLUK desteği alma kararı aldım.

Koçluk seanslarına başladıktan sonra sanki hayatıma sihirli bir değnek dokunmuştu. Birçok konuda farkındalığım arttı, içimdeki gücü keşfettim. Artık bir sonraki adımı atmak için içimde yoğun bir istek vardı. Motivasyonum ve yaşama olan inancım arttı. Benim için en önemli farkındalık ise insanın aslında her şeyi yapabilecek potansiyele içinde sahip olduğunu keşfetmek ve bir koçun bunu ortaya çıkarmasına şahit olmaktı. Bu adeta bir insanın yeniden doğuşu gibiydi. Bana göre bir yaşam koçu, tıpkı bir doktor gibi bebeğin dünyaya gelmesine yardımcı olarak mucizenin gerçekleşmesine eşlik eden kişiydi. Çok etkilenmiştim ve beynimde daha önce karanlıkta kalan bölümler sanki teker teker aydınlığa kavuşuyordu.  

Bu noktadan sonra konuyla ilgili daha çok şey okumaya ve araştırmaya başladım.

Kendimi değiştirmek ve dönüştürmek için başka neler yapabilirdim? Sevdiğim ve değer verdiğim insanların hayatlarına dokunabilmek ve onların da benim gibi farkındalıklarını arttırabilmek adına ben neler yapabilirdim? Bu sihri, bu mucizeyi başkalarının da fark etmesini nasıl sağlayabilirdim? Ailem ve arkadaşlarımla nasıl daha iyi iletişim kurabilirdim?

Bu soruların cevabı tek bir yola çıkıyordu, KOÇLUK

Koçluk ile ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmeli ve bunun için de koçluk programı almalıydım. Bu kararımın ardından konu üzerinde detaylı olarak düşünmeye ve araştırmaya başladım. Sonunda bu programı almak istediğim yere karar verdim ve program hakkında detaylı bilgi edindim. Bu bilgiler beni iyiden iyiye heyecanlandırmıştı ancak bazı sorular kafamı karıştırıyor ve cesaretimi kırıyordu.

İşlerin yoğunluğundan dolayı bu programa nasıl zaman ayıracaktım? Programa katılmak için iş yerinden nasıl izin alacaktım? Programa hafta sonu da zaman ayırdığımda ailem için sıkıntı yaratmaması için neler yapmam gerekiyordu? Maddi olarak nasıl karşılayacaktım?

İÇİMDEKİ GİZLİ GÜÇ…

Günler günleri, haftalar haftaları kovaladı. Bu süre içerisinde işlerin yoğunluğu, oğlumla ilgili bir takım sıkıntılar, babamın rahatsızlığı ve ardından onu aniden kaybedişimizle hayatım birden bire alt üst olmuştu. O yılın başında kendi içimde birçok karar almış ve hedef koymuştum ancak yılın ortası gelmişti ve ben hiç hayal etmediğim bir noktada bulmuştum kendimi.

Diğer taraftan, babamı kaybedişimle birlikte çok daha farklı bakmaya başladım hayata. Artık ertelemeye yer yoktu, hayat çok kısaydı ve her anın tadını çıkarmalıydım. Sevdiklerime daha çok vakit ayırmalı, gerçekten mutlu olabileceğim anlamlı şeyler yapmalı ve bir an önce harekete geçmeliydim. İşte tam bu anda hissettiğim duygular ilk araştırmam sonrası yaşadığım endişelerimi yenilgiye uğrattı. İçimde hissettiğim bu gizli güç kuvvetlenerek hayallerimi gerçekleştirmem için adeta bir itici motivasyon oluşturdu. İlk zamanlarda aklıma üşüşen tüm problemleri çözerek, programın ilk modülüne başladım.

BAMBAŞKA BİR DÜNYA…

Programa başladığımız gün daha dün gibi aklımda. Sevgi ve saygıyla sarıp sarmalayan eğitmenler, benimle aynı dili konuşan ve benzer amacı taşıyan insanlar barındıran bambaşka bir dünya… İnanılmaz şekilde mutlu, heyecanlı, huzurlu, rahat ve güvende hissediyordum kendimi.

Bize ilk yöneltilen soru, bu Modülden beklentilerimizdi. Beklentim, koçluk nedir, ne değildir belirgin olarak anlamak, insanlarda farkındalık yaratabilmek adına doğru soruları sorabilmek, ailem ve arkadaşlarımla ilişkimi güçlendirmekti.

Program sonunda beklentilerimin ötesine geçerek insana dair birçok şey öğrenmiş ve ilk koçluk seanslarına başlamıştım. Gerçekten de daha ikinci günden bunu yapabiliyor olmak benim için en büyük sürprizdi. Birbirimize koçluk yaparak aynı zamanda kendi hayallerimiz ve hedeflerimiz üzerine konuşmaya, bunlar üzerinde stratejiler geliştirmeye ve sonuç olarak hem kendimize hem de çevremizdekilerin hayatlarına dokunmaya başlamıştık. Bu seanslarda, insanın görsel beyninin çalışmasına olanak veren mucize soruların kişiyi harekete geçirdiğini görerek, bu yolda kararlı kalmasını ve eylem adımları oluşturmasını sağladığına şahit olduk. Mantıksal algı boyutları yaklaşımını kullanarak daha önce insanların günlük hayatta kendisine ve etrafındakilere belki de hiç sormadığı soruları yönelterek, bunun kişinin kendi amacına yönelik beceri, değer ve kimlik algısını fark etmesini sağladığını gördük. Önümde yepyeni ve keşfedilmeyi bekleyen şaşırtıcı bir dünya vardı ve ben daha fazlasını görmek için sabırsızlanıyordum…

MUCİZEYİ İÇİMDE HİSSETMEK

İlk modül sonrasında hayatımla ilgili önemli kararlar almış ve ikinci modüle başlamadan bunları hayata geçirmiştim. Artık tam da hayal ettiğim gibi evden çalışmaya başlamış, aileme, kendime ve hayallerime daha fazla zaman ayırabilmek adına eyleme geçmiştim. Mucizeyi bir kez daha içimde hissediyordum. Başarmıştım ve gururluydum. İkinci modüle işte bu yoğun duygularla başladım.

İkinci modül gerçekten zorlayıcı ve yorucuydu, adeta bilgi bombardımanına tutulmuştuk. Çok değerli süreç uygulamaları öğreniyor ve uyguluyorduk. Dolayısıyla beynimiz yoğun olarak çalışıyordu. Algı konumlarını deneyimleyerek, beynimizin daha önce hiç çalıştırmadığımız alanlarının harekete geçtiğini hissediyorduk.

MOTİVASYONU HİSSETMEK

İkinci modül için beklentim ise ilk modülde öğrendiğimiz tekniklerin ötesinde yaratıcılığımı da geliştirebileceğim yeni yöntemler keşfetmek, koçluk yaparken kendimi daha rahat hissetmek, ilk modülde öğrendiklerimi pekiştirmekti. Program sonunda gerçekten de tüm beklentilerim karşılanmış, heyecanım artmış, daha çok çalışmam gerektiğini fark etmiş ve bu farkındalık en büyük motivasyonum olmuştu.

ÖZGÜNLÜK, AKICILIK, ENERJİ, AHENK VE RUH

Son iki modüle başlarken genel olarak amacım yaptığım koçluğa ruh, enerji ve ahenk katabilmek, daha etkili dinleyip, daha güçlü soru sorabilmek ve koçluğu hayatımın odağına yerleştirmekti. Belki bu beklentimin sebebi bu modüllerle birlikte artık teoriden sıyrılıp, koçluğun sanatının akıcılığı, özgünlüğü ve keyfine adım atmamızdı.

Tam da aklımdan geçtiği gibi üçüncü modülde değerler temasıyla tanışmış ve değer farkındalığının insanları hedefleri ve hayalleri doğrultusunda nasıl harekete geçirdiğini deneyimleyerek ve uygulayarak öğrenmiştik. Beni en fazla etkileyen ise insan var olmaya başladığından beri ortaya çıkan değerleri ifade eden spiral dinamiklerdi. Gerçekten de tam olarak neredeyimi anlamak için spiral dinamiklerle kendi içimde bir keşfe çıkmak son derece şaşırtıcı olmuştu. Bunu kendimizi bir adım öteye taşımak ve değişim için kullanabiliyor olmamız ve diğer insanların değerler anlamında nerede olduğunu tespit ederek onları daha iyi tanıyabilmemiz ise cabasıydı. Bunların yanında yine çok kıymetli süreç uygulamaları öğrenerek çok sevgili eğitmenimizin tabiriyle alet çantamıza yenilikler eklemiştik.

Son modüle geldiğimizde heyecan doruktaydı, kim bilir bu program vizyonumuzu nasıl genişletecekti. Son modülde davranış modelleri ve temsil sistemleri ile insanı daha yakından tanıdık, onun farklılık ve özgünlüğünü keşfettik. Böylelikle, karşımızdaki biricik varlığa nasıl daha doğru sorular soracağımızı ve onunla nasıl daha iyi yakınlaşabileceğimizi fark etmiş olduk. İşte bu farkındalık ile bir başka engel daha kalkmıştı önümüzden.   

SÖĞÜT AĞACI VE GÖKKUŞAĞI METAFORU

Programın bir noktasında, bize tutku veren, çok iyi gelen ne varsa içerecek şekilde koçlukla ilgili kendi tanımımızı oluşturmamız istendi. Bunun üzerine düşünürken gözümde aniden bir söğüt ağacı ve yanında rengarenk bir gökkuşağı canlanmıştı. Birdenbire kendimi söğüt ağacı ve gökkuşağının anlamını araştırırken bulmuştum. Araştırmalarım sonucunda, söğütün gerek antik dönemde gerekse İslamiyet Anadolu’sunda içinde bilinmeyeni saklayan bir ağaç olduğunu öğrenmiştim. Gerçekten de salkım söğütlerin, dallarının altına saklananları göstermediği ve gizlediği görülmekteydi. Söğütün bereketin sembolü olduğu ve doğaüstü gücün kaynağını teşkil ettiği düşünülürdü (Referans: Anadolu Kültüründe Söğüt Ağacı / Hasan Torlak). “Homeros ilahileri” kitabında Ayşe Eti Sıra aşağıdaki mısraları paylaşmıştı bizlerle;

“Böyle konuştu Apollon ve ellerini bağladı Hermes’in

 Söğütten yapılmış sağlam iplerle

Ama ipler düştü yere ve ayaklarının dibinde hızla büyüdülerı

Birbirine dolaşarak yere kök salan söğütler

Hızla sarıp sarmaladılar ve aldılar içlerine her şeyi…”

Referans: Ayşe Eti Sıra, Homeros İlahileri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2008

Tıpkı kudretli salkım söğüt ağacı gibi insan da gizli sonsuz bir potansiyel barındırır, tüm çözümler aslında kendi içindedir. Kişi dallarının altına saklananların farkına vardığında hayata daha sıkı bağlanır, tüm güzellikler ayağının altına serilir, seçeneklerini daha net görerek değişir ve dönüşür.  Bir koç olarak biz, insanın bu gücünü bilir, ona güvenir ve saklı kalmış gizli gücünü görmesini sağlamak amacıyla ona eşlik ederiz. 

Bunun yan sıra, Orta Asya Türk kültüründe söğüt ağacının özel bir yeri vardır:  Örneğin aksöğüt esnek bir ağaç olduğundan aksöğüt kutunun girdiği insanlar yükselmeye çalışır, esnek, munis ve zeki olur.  Söğüt ağaçları her dönemde iyileştirici, koruyucu ve kurtarıcı olmuştur (Referans: Anadolu Kültüründe Söğüt Ağacı / Hasan Torlak). 

İşte aynı aksöğüt ağacı gibi, etkili bir koç da kişinin esnek düşünmesine, pozitife odaklanarak hep daha iyiyi görmesine ve gelecek görüntüsünü bu şekilde oluşturmasına olanak verir. Sonuç olarak bir koç da söğüt ağacı gibi esnek, iyileştirici, koruyucu ve kurtarıcı olmalıdır.

Peki söğüt ağacının yanında beliren gökkuşağı neyin nesiydi? Ne anlam ifade ediyordu benim için?

Eski insanlar her gökkuşağının bittiği yerde bir hazine saklanır derlerdi, bu aklımın bir köşesine kazınmış olmalıydı. Ne de olsa koçluk da insanların saklı hazinesini bulmalarına yardım etmiyor muydu? Sonra birden karşıma Mevlana’nın gökkuşağı ile ilgili aşağıdaki sözü çıktı;

“Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar; Ama rengarenk gökkuşağı da yağmurdan sonra çıkar. Hz. Mevlâna”

Hakikaten koçlar da kişinin dertlerinin arasından sıyrılarak bu rengarenk gökkuşağını görmesine vesile olmuyor muydu?

İşte benim için koçluk, tıpkı gözümde canlanan “Söğüt Ağacı ve Gökkuşağı” metaforu gibi büyülü ve pırıltılı bir şeydi.  Koçluk beni yeniden hayata bağlamış, kendimi ait olduğum yerde, cesur, yeterli, mutlu ve güçlü hissettirmişti. Benim serüvenim yeni başlıyordu. Ben yaşadığım süre boyunca devam edecek, hiç bitmeyecek sonsuz bir serüven…